Ben hep özel olduğumu sandım.
Düşündüm ki bana hiç bir şey olmazdı, hastalık beni bulmazdı, vücudumun direncine dağlar dayanmazdı, şansım hep yaver giderdi, zekamın önüne kimse geçemezdi ve eğer ben istersem her türlü işi başarırdım sandım.
Sandım ki 100 yaşını görmeden ölmeyeceğim, ölsem de yıllarca yatalak kalmayacağım, 90 yaşında ormanda jogging yapıyor olacağım, herkes yaşlanıp gidecek ama ben baki kalacağım, sandım.
Yaratıcılıkla lütuflandırıldığımı, hünerlerimin görülenle kısıtlandırlamayacağını, her zaman daha fazlası olacağımı, ödüllerle donatılacağımı, insanlığa doğru yolu gösterecek işler yapacağımı, şu an değil ama “çok” yakında büyük bir patlama yapacağımı sandım.
Zekamın sınırlarının olmadığını, herşeye yetenekli olduğumu, tek yapmam gerekenin denemek olduğunu ve arkasından başarının her halükarda geleceğini de sandım.
Ben sandım ki ben alçak gönüllüydüm, kendimi abartmazdım, olandan fazlasıymış sanmazdım, olandan fazlasıymış gibi de göstermezdim ve ukalalık da yapmazdım.
Ben her zaman haklı olduğumu sandım. Haklı olmanın üstün zekanın bir yan getirisi olduğunu, mantıklı düşünebilen bir kaç insandan biri olduğum için bu hakkın bana otomatikmen bahşedildiğini sandım.
Ben çok abartmışım. Aslında ben de sen gibi, o gibiymişim. Normalmişim. Normalmişim ben. Hepimiz normalmişiz. Ama hepimiz normalmişiz deyip de kendimi en azından herkesle aynı seviyede tutmaya da kalkışmamalıymışım. Benim normal olduğumu gösteren, benden üstün insanlar varmış bu dünyada. Üstelik onlar da o kadar özel değillermiş. Asıl koyan da buymuş! Hala hissediyorum ki onlar benden daha özel olmadıkları halde nasıl olur da benden daha başarılı olurlarmış?
Hepimiz normalmişiz.
Ben çoktan anlamıştım hepimizin bir bütünün parçası olduğunu.
Yazmıştım bile hakkında. Yazmanın yetenek olduğunu sanarak yazmıştım hatta.
Sonra farkettim ki herkes yazıyormuş. Yazmayanda bir bozukluk varmış. Ne kadar marjinaliz değil mi?
Normalmişim ben. Herkesler gibiymişim.
Farkettim ben. Kıçını sıkıp çalışmadan, saatlerce uğraşmadan, tırmalamadan ulaşımazmış başarıya. Başarı bir marjinalmiş, ben başarıyı arkadaşım sanmışım, aslında başarı benim hayali arkadaşımmış, ben onu hep yanımda sanmışım. Başarı aslında televizyonda oynayan bir oyuncuymuş, ben her gün evime geliyor diye onu komşum sanmışım. Dediklerini anlıyorum diye çok yakınız sanmışım. Bir gün başarıya sormuşlar bu kim diye, orada kimse yokmuş. Başarı çok başka yerdeymiş, ben yanılmışım.
Normalmişim.
Şimdi ben öğreniyorum ki çabalamak lazımmış. Hazıra konmakla olmazmış. Bir gün bir adamın şansı yaver gitmiş, adam sanmış başarı onun arkadaşıymış. Ben adammışım, başarı beni tanımazmış.
Marjinalmiş!
Anladım ben. Yerimi öğrendim. Yerler hep değişirmiş, o kadar da zor değilmiş. O kadar da boş değil bu saksı, en azından ne yapacağını anladı. Hayatına baktığın o objektifin kulağını azcık bükseymişsin, “zoom out” yapsaymışsın, anlarmışsın ne mal olduğunu. Ben ileriye “zoom in” yapmışım, ordayım sanmışım, aslında yola bile çıkmamışım.
Başarıymış.
Gördüğünü sandığın şeyi görmekle, gördüğünü sanmak arasında görülmesi zor bir fark varmış ve ben normalmişim olarak gözden kaçırmışım. Gene de biliyorum ki aşılmayacak yol, geçilmeyecek mesafe yokmuş. Sadece diyorum ki seni “aa bu marjinal” deyip kimse omzunda oraya taşımazmış. O dediğin rüya görmekmiş. O yol ya yürünecek, ya uçulacakmış. Uçmak sana kalmış ama yürüsen de olurmuş.
Başarı benim televizyonumda oyuncuymuş.
Televizyonun içinde küçük küçük adamların olmadığını anlamakla olmuyormuş. O zeka değilmiş. Zeka başkaymış, bilgi başka, akıl başka, bilinç başka. Önemli olan fikirmiş. Fikirsiz peynir gemisi yürümezmiş. Fikirsizmişim.
Normalmiş!
18.01.2010 / p.tesi / ev / oda / masa / laptop / 23:57 / radio - RMF chillout (Yulara - Horizon)