Thursday 26 March 2009

Acayiplikleriyle İngilizce

Yazmayayım dedim. “Yok Fatih yapma!” dedim. Kendinle çelişirsin dedim. Daha o kadar söz sahibi olmadın dedim. Dedim, dedim, dinletemedim! Artık dayanamayarak yazıyorum! 1 seneyi İngiltere'de, İngilizce öğrenerek geçirdikten sonra bu hakka sahip olduğumu düşünerek yazıyorum. İşte benim penceremden İngilizce...

İngilizce ile ilgili saçma olan çok şey var. Burada yaşayanlar bunların farkında değiller çünkü bu onların dilleri, konuşurken üzerinde pek düşünmüyorlar. Türkçe de bir çok anlaşılması zor kurallara, durumlara sahip ama genel olarak mantıklı. İngilizce değil! Bir çok noktada o durumu, o kalıbı, o sesi, o telaffuzu, o yazılımı bilmeniz, öğrenmeniz gerekiyor.

Elbette ki benim en çok sinirimi bozan konu “Yazılım ve Telaffuz”!

İngilizce güzel dil. Cidden! Bazı noktalarda anlatım daha kolay. Kulağa gerçekten güzel geliyor. Cümleyi bir çok farklı şekilde dizebiliyorsunuz. Bu rahatlık şarkılar için de çok uygun bir dil yapıyor kendisini. Aynı zamanda eski, köklü bir dil. Çok da geniş bir kelime haznesi var buna bağlı olarak. Bunlara hiç lafım yok.

İngiliz alfabesi 26 harfe sahip. Fonetik olarak pek de fakir olmayan bir dil için bu küçük bir rakam. Mesela Türkçe 29, Avrupa'dan başka bir örnek olarak Lehçe (Polonyaca) 32 harfe sahip. Peki İngilizce nasıl oluyor da bu açığı az sayıda askerine rağmen kapatabiliyor? Cevap, “Yazılım ve Telaffuz”!

Türkçe'nin bana göre en mükemmel yanı yazıldığı gibi okunması. Tabi bu biraz da klişe bir genelleme. Günlük hayatta konuşurken biz de bazı kelimeleri saptırıyoruz, yuvarlıyoruz ama bu her dilde zaten aynı. Hiç olmazsa, harflerin okunuşlarını bilen herhangi bir kişi kelimeyi hece hece okuyarak çok büyük bir olasılıkla telaffuz edebilir. Buna bağlı olarak da kişi bildiği bir kelimeyi yazıya dökebilir. Zira harflerin dizilimine bağlı olarak yalnız tek bir olası okunma durumu vardır...

Ancak İngilizce bu durumda pek de benzer bir davranış sergilemez. Elinde bir kelime var diyelim. Nasıl telaffuz edeceğini bilmiyorsun. Ama harflerin verdikleri sesleri biliyorsun. Hatta dili de büyük bir başarıyla kullanabiliyorsun diyelim. Elindeki kelime de “desert”. Bu kelime aynı yazılışla iki farklı okunuş ve anlama sahip. Süper di mi? Biz niye akıl etmemişiz ki bunu? Aynı daireyi iki kişiye birden kiralayıp parayla ortadan kaybolmak gibi. Çok zekice! “Desert” kelimesinin ilk okunuşu “dezırt” ve çöl manasına gelmekte. Diğeri ise “dizzöğrt” ki tatlı manasına gelmekte. Biri size söylemeden ve siz bu durumu öğrenmeden altından kalkmanıza imkan yok. Yani pat diye tüm İngilizce bilen insanları öldürsek, bir jenerasyon boş geçip yeniden versek İngilizce'yi insanlığın eline, kimse çözemez o dezırt mı dizzöğrt mü!! İngilizce'deki bir çok durum böyle... (Bu arada Britanya İngilizcesi'nde kelimeler desert ve dessert şeklinde. Bu örnek Amerikan İngilizcesi için geçerli.)

Başka bir örnek, bizim “oku” fiiline denk düşen “read”. Geniş yada şimdiki zaman kipinde okunuşu “riğd” şeklindeyken, geçmiş zaman kiplerinde kendisini “red” olarak telaffuz ediyoruz ancak kesinlikle ama kesinlikle yazılımda bir değişiklik yapmıyoruz. Ne kadar dahiyane değil mi? Sesteş kelimeler değil bahsettiğim ki Türkçe çok zengin o konuda. Aynı şekilde yazıp, farklı şekilde okumaktan bahsediyoruz. “Lead” kelimesi de aynı. Aynı yazılışla bir “liğd” olarak okunuyor ki “öncülük etmek” manasında bir fiil, bir de “led” okunuyor, bir çeşit metal...

Örnekleri arttırmak mümkün. Özellikle “C” harfi çok çetrefilli! “Ke” sesini mi verecek, “Si” sesini mi verecek, yoksa başka bir halt mı edecek, kestirmesi çok güç. “CAT” (kedi) kelimesi güzel bir örnek mesela. 7 yaşında bir çocuğun okuma ve yazmasını geliştirmeye çalışırken de bir çok deneyim edindim bu konuda. Max bu kelimeyi her çocuk gibi biliyor. Hecele dediğim zaman "Ka-A-Ta" diyor. Neden? Bu noktada biraz “spelling” den bahsetmek gerek. Bu arkadaşların “spelling” dedikleri, bizde “heceleme” kelimesine denk düşen ancak anlam olarak pek de örtüşmeyen garip bir durum. “Spelling”, aslında “yazılım” demek. Harflerin dizilimi. Bu sebeple de CAT kelimesinin “spelling”i C-A-T (si-ey-ti) olmalı. Benim Max'den diğer cevabı almamın sebebi, Max'in kelimeyi fonetik olarak hecelemesi. Peki o neden? Çünkü harflerin verdikleri, vermeleri icap eden seslerden ziyade, bambaşka bir telaffuz söz konusu. Üstelik okulda da fonetik olarak hecelemeyi öğreniyorlar şu anda! E çocuk bunu Ka-A-Ta diye heceleyince sesler ve harfler arasında bir bağlantı kuramıyor. Kendisinden yazmasını istediğinde sorun yaşıyor. Aynı şekilde okumakta da zorlanıyor çünkü harflerin birleşerek çıkardıkları sesler bir çok noktada farklı! Harfleri birbirine ekleyerek sesleri çıkarma konusunda sorun yaşayan Max'in okuyabildiği yegane kelimeler daha önceden bildikleri, zaman içinde öğrendikleri...

“C” harfi konusunda sormak istediğim şu. Elinde zaten “K” ve “S” harfleri var iken, neden bu harfi ikisinin seslerini verecek şekilde kullanırsın? Ha bu zaten ikisinin üstesinden geliyor ise ne diye onları halen alfabende tutarsın? Gereksiz!..

Küçükken şu yabancı filmlerde çocuklar heceleme yarışmasına katıldıklarında anlam veremezdim ne yaptıklarına. Hecelemekte ne vardı ki? Araba! A-ra-ba! Herkes yapar ki bunu! Şimdi anlıyorum bunun neden ve nasıl bir yarışma olabilidiğini. Sanki özellikle insanları zorlamak için yapılmış. Onların dilini öğrenemeyelim diye...

Bir de okunuşu aynı olup da farklı yazılan kelimeler var. O da ayrı bir durum. Mesela “eight” ve “ate” kelimleri. Birincisi “sekiz” manasında, diğeri “yemek” fiilinin geçmiş zaman formunda iki kelime. Söylenişleri tamamen aynı. Bir de yazılışlara bak! “Bear” ve “bare” kelimeleri de aynı; farklı yazılış, aynı okunuş. Başka bir örnek: “shore” ve “sure”. Bir diğeri “wear” ve “ware”. “Die” ve “dye”... Örnekleri çoğaltmak mümkün. Aklınıza gelen varsa yazın hemen...

Bu ses anormallikleri üzerine söylemek istediğim bir konu daha var, o da “th” sesi. İngilizce ses konusunda bu kadar pinti davranıp, farklı yazılışlara sahip kelimelere bile aynı sesleri verirken, dile özgü olarak faklılaşan tek ses “th”! “There, three, them, health” gibi kelimelerde karşınıza çıkan ve dili ön dişlerin arasına koyarak “f” sesine yakın bir ses çıkarmanızı gerektiren bir durum. Saçma sapan bir şey! Başka ses mi yok?! Dalga geçer gibi!..

Bu başlık altında son olarak telaffuz edilmeyen ama gene de yazılan harflere değinmek istiyorum. Örnek: “knock, know, knight, write, writer, wrist...” Aynı sıralamayla telaffuzlarını yazıyorum: “Nak, noğv, nayt, rayt, raytır, rist.” Yani o “k” ve “w”lerin hiç birisi okunmuyor. Gene de orada duruyor. Ama telaffuz edilmiyor. Lakin yazılıyor. Ancak zikredilmiyor. Fakat yazarken yazılıyor. Sora Max yanlış yazınca “Yanlış yazdın len!” diyerek azar çekiliyor. Dilin ceremesini çocuk çekiyor...

Bir diğer konu “irregular verbs”, yani “başıbozuk fiiller”!

Bu “irregular verb” ler, neden irregular diye sormazlar mı adama? Ne güzel “ed” ekiyle kotarmışsın olayın çoğunu. Geri kalanı ne öyle ayrık-gayrık? Fall-fell-fallen... Take-took-taken... Shut-shut-shut... Sink-sank-sunk... Swear-swore-sworn... Drink-drank-drunk... Eat-ate-eaten... Ve en babası: To be-am/are/is-was/were-been...

Aslında her dil kendince sahip böyle durumlara. Bir şey dememek gerek ama bu nedir yahu? Tam araştırmadım ama dil bu şekilde konuşula gelmiş ve bu filler bu şekillerini almış sanırım. Öte yanda bak Türkçe'ye! Fiil her durumda aynı. Zaman kiplerini belirtmek için ekler var. (Üstelik ekler daima sonda, o da ayrı bir güzellik.) Eki biliyorsun, zamanı biliyorsun, fiil zaten aynı. Bir fiil için 3 ayrı kelime ezberlemen gerekmiyor. Bana daha mantıklı gibi geliyor. Yoksa Türk olmanın verdiği bir yanılsama mı bu?

Değinmek istediğim son nokta “tekil-çoğul” durumu...

Genel bir kural olarak İngilizce'de bir kelime çoğul olduğu durumda “s” takısı alır. “car-cars” (araba-arabalar) şeklinde. Eyvallah... Ancak bu takı garip bir şekilde nicelik belirtildiğinde de orada kalır: “1 car – 2 cars – 3 cars...” Türkçe gayet mantıklı olarak “1 araba – 2 araba – 3 araba” şeklinde gider. Şimdi sen zaten sayıyı vermişsin. Bunun çoğul olduğu belli. Sondaki takı neden? Apandisit gibi bir şey. Hiç bir faydası yok ama gene de orada...

Buraya kadar gene de büyük bir problem yok. Bir de, tekil yada çoğul olabilen ama pek de önceden tahmin edilemeyen dostlarımız var: “Irregular plural nouns” yani “Başıbozuk çoğul isimler”...

Zaten İngilizce'de bir çok durum “başıbozuk”. Bunlar da “öğrenmeden olmaz” ilkesini belleyen durumlardan. Hani “aklın yolu bir” deriz ya? Mantık yürüterek buluruz sonucu... O yalan işte burada! Örnekleyelim: “man-men, woman-women, person-people, tooth-teeth, foot-feet, child-children, mouse-mice...”

“Man-men / adam-adamlar” örneği mesela. “Man” pekala “mans” olabilirmiş. Olmamış. Adamların keyfine karışamayız elbette. “Child-children / çocuk-çocuklar”. Bunu öğrenmeden anlamanın imkanı yok. Yani 1 anlam için 2 kelime öğrenmek zorundasınız. Türkçe'de “çocuk” kelimesini biliyorsan, birden fazlası için “lar” ekini eklemen yeterli. Bana zekice gözüküyor buradan... “Mouse-mice / fare-fareler”. Bazıları da çoğul olsa da aynı: “Sheep-sheep (koyun), fish-fish (balık)” örneklerinde olduğu gibi. Bir koyundan da bahsetseniz, sürüden de bahsetseniz “sheep” diyorsunuz. Doğal olarak “sheeps” demek istiyorsunuz. Diyemiyorsunuz. Siniriniz bozuluyor. Yorum sizin...

Son olarak bir büyük problem de kendiliğinden çoğul olan ve sizin çoğul yapmak istediğiniz zaman hata yaptığınız durumlar. Aslında onlar “uncountable” yani “sayılamayan” objeler. Örneğin “information, homework, bread, furniture, equipment, hair, food, water, money, work...” Kafa karıştırmaya bire bir!

Bazı noktalarda mantık söz konusu, kabul etmek gerek. Mesela “water” (su) sayılamayan objeler içerisinde çünkü sıvı. Bardak veya şişe olarak sayabilirsin ama sıvı olarak sayamazsın. “Bread” (ekmek), “cheese” (peynir) gibi örnekler benzer. Kabul ettik hadi...

Peki ya diğerleri? “Furniture (mobilya), information (bilgi), homework (ev ödevi), equipment (ekipman), hair (saç), money (para)”?..

Bunlar benim zaman içerisinde gözlemlediğim durumlar. Çok daha fazlası da vardır. Aynı şekilde Türkçe'de de bir sürü kafa karıştırıcı kural var. Bunların da bilincinde olarak yazıyorum bunları.

Bu küçük gözlemi, biraz da eğlenmek amacıyla birkaç “thong twister” la kapatalım diyorum. Bunlar az biraz “İngilizce'nin sıçtığı” noktalar. Bakalım ne hızda tekrarlayabiliyorsunuz bu tekerlemeleri. (Al bak, gene aynı şey oldu! “Tongue twister” olacak o. “thong twister” ne yahu? “tanga” demek “thong”!)

"Three Sweedish switched witches watch three Swiss Swatch watch switches. Which Sweedish switched witch watch which Swiss Swatch watch switch?"

"She sells seashells on the seashore. The seashells that she sells are seashells I'm sure."

“Can you can a can as a canner can can a can?”

Bu sonuncusunu Türkçe olarak yazarsam şöyle bir durum ortaya çıkıyor: “Ken yu ken e ken ez e kenır ken ken e ken?” Mükemmel! Bunları ararken tüm dünya ülkelerinden tekerlemeler bulunduran bir sayfa buldum. İlk sayfada ülkelerin isimleri ve kaç adet tekerleme bulunduğunu gösteriyor. İlginç bir istatistik. Bir kaç örnek vereceğim: Arnavutluk 15, Hollanda 118, İngilizce 410, Almanca 307, Japonca 31, Kürtçe 1, İsveççe 35, Türkçe 34... Bu kafa ve dil karıştıran tekerlemelerin çokluğu, bir dilin ne kadar çok gariplik ve tutarsızlık sergilediğine bir kanıttır bana göre. Sadece bir varsayım...

Gene de bir “Şemsipaşa Pasajı'nda sesi büzüşesiceler.” in yerini hangisi tutabilir? Peki ya “Bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak?..”

Son olarak bunları da o sayfada görünce hatırladım. Buyrun:

“Siz Çekoslovakyalılaştırabildiklerimizden misiniz, yoksa Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”

“Bir berber, bir berbere, bre berber, gel beraber bir berber dükkanı açalış demiş.”

“Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, ortada su şişesi.”

Daha fazlası için: http://www.uebersetzung.at/twister/tr.htm

Tahammülünüz için teşekkürler...

26.03.2009 / perşembe / 15:30 / oda / kucak üstü /mayfield

Related Posts with Thumbnails