İşte herşey böyle başladı... =)
2003’ün sonları. 2003-2004 okul sezonu başlamış. Yani benim okuldaki son senem. 2 sene Rumeli Hisarı Konserleri’nde çalıştıktan sonra yapacak bişiler aranıyorum. O zamanlar, ortada olmayan bir işi yapabilecek, yaratabilecek bir gücümüz olduğunu bilmiyorum. Ama aranıyorum. Resmen ortalıkta aranıyorum. Ve belam beni buluyor!..
Bu arayışımın bilincinde olan kuzenim ICQ’da “bizim okulda bi çocuk var, değişik bi fikri var, istersen bi konuş" diyo. Bana ICQ numarasını veriyo. O zamanlar ICQ kullanılıyo...
Alıyorum numarayı, ekliyorum. Ve işte böylece M.Deniz OKTAR hayatıma giriyor! Fikri kuzenimden ilk duyduğumda “aa ne salak şey o öyle?” diyorum. Gülüyorum da! Sırf merakımdan ekliyorum Deniz’i. “Öğrencilerin tişörtlerine reklam mı alınırmış yav?”
Deniz’in yüksek ikna kabiliyetiyle ilk konuşmamızda tanışıyorum. Saçma bulduğum fikrinin esaslarını ve dayanaklarını duyunca çok hoşuma gidiyor. Sonunda aradığımı bulmuştum!
Deniz bana öğrencileri organize edebileceğimizi, zaten öğrencilerin her zaman üzerlerinde, giydikleri markanın reklamını taşıdıklarını, bunu yaparak okuldan hiç ayrılmadan para kazanabileceklerini anlatıyor. Firmaların, tanıtım yapmak için okula tonla para vereceklerine, öğrencilere destek olan ve öğrenciden-öğrenciye tanıtım yapan bir organizasyona neden sıcak bakabileceklerini açıklıyor.
“Tamam” diyorum. “Bunu bizim okula taşırım ben!” Cesarete gel!..
Ama bu cesaret doğal. O sıralar aslanlar gibi iki dayanağım var okulda. Biri en yakın arkadaşım Serçin YAZICI, diğeri de o sene bizim okulda 1. sınıfa başlayan ve benim gibi yeni birşeyler aramakta olan Burcu YONGACI. (ki zamanla en yakınlarımdan olacaktı kendisi...) Hep söylemişimdir: “Burcu’nun tüm o pozitif enerjisiyle bizim okula gelişi çok şeyi değiştirdi benim için ve ileride yapacaklarımız için...”
Bu arada ilk ICQ konuşmamızda Deniz beni kuzenimin erkek arkadaşı sanıyor, o yüzden ters ters cevaplar veriyor, "bizim okula taşırız bunu" dediğimde “yok biz büyümicez daha” falan diyor, çünkü aslında kendisi o sıralar kuzenime sarkıyor. =D
Böylece bir araya geldi ReklamGiy’in efsanevi dörtlüsü! (Tamamen objektif olmaya çalışıyorum. =P) Daha önce de bir çok kez dile getirdiğim üzere, işin sırrı bu dörtlüdeydi bana göre. Farklı yeteneklerde 4 kişi bir bütünü oluşturuyorlardı bir şekilde. Fikir babası ve daima radikal fikirlerin kaynağı Deniz canlısı, sosyalist tavırlarıyla öğrencilerin ve sosyal amacın koruyucusu ve organizasyon sorumlusu Fatih kişisi, müthiş insan kaynakları becerisi ve onu “devlet gibi hatun” diye tanımlamamıza sebep olan şaşırtıcı bağlantılarıyla Burcu hatun ve hiç kimsenin bulaşmak istemediği para konularında büyük patron olmayı başarabilen, “tüccar kafası var sende” dediğimiz Serçin insanı...
He bugün Deniz’e sorsanız “nasıl başladı bu hikaye?” diye, size benim milyonlarca kez duyduğum “Ben birgün tuvalette otururken...” diye başlayan bir hikaye anlatmaya başlayacaktır. =) Ondan da bahsedeyim:
Bu Deniz canlısı bir gün tuvalatte gazete okumaktadır ve "her Türk gibi" aklına müthiş bir fikir gelir! Bir fuarda tişörtünün meme kısmına denk gelen bir intel logosuyla tanıtım yapmakta olan mankeni görünce okulda tişörtüne reklam alabileceğini düşünür. O hışımla gerekli temizlikleri yaparak tuvaletten çıkar, tertemiz yıkadığı elleriyle aklına gelen tüm kondom, pet ve bira markalarına “Bana reklam vermek ister misiniz? Okulda çok tanınan karizmatik bir kişiyim.” tadında mailler atar. Elbette cevap alamaz. Sadece O.K. markası “Böyle bir atraksiyon düşünmüyoruz.” diyerek geri döner Deniz’e. Bunun üzerine Deniz hafif tonda küfürler mırıldanarak bir web sitesi yapar. 2-3 arkadaşıyla birlikte sanki bu işi ciddi ciddi yapan büyük bir gruplarmış izlenimi yaratmaktan da çekinmez. Bunun ardından Ankara Jazz Festivali ve Kap Ambalaj için, Koç Üniversitesi’nde 2 pilot çalışma gerçekleştirilir. Sonra devreye Fatih kişisi girer, olayın rengi değişir...
İlk iş çok gecikmeden gelir: Ruffles (Fritolay) toplantısından “bir toplantıda yapmamanız gereken 101 şey” başlıklı küçük bir kitap bile çıkabileceği için bu kısımları hızlı geçeceğim. Ancak karlı havada The Plaza Otel'in önünde buluşmamız, bizimle orada bekleyen bir kızı çekiştirmemiz ve kızın bizimle toplantıya gelecek olan Bilgi Üniversitesi organizatörü çıkması, Deniz’in gecikmesi, hep birlikte gecikmemiz, taksiye bindikten sonra Deniz’in adresi ve görüşeceğimiz kişilerin adlarını unuttuğunu “hatırlaması”, toplantıda bütçe olarak yaptığımız parmak hesabı ve Deniz’in konuşmanın ortasında kalkıp saçlarını açıp savurarak toplantıya devam etmesi atlanamaz detaylar arasında yer alabilir...
Fritolay için yapılan Ruffles Idealoji tanıtımı esnasında ReklamGiy’in kapsamı sadece 3 üniversitedir: Koç, İstanbul, Bilgi Üniversiteleri... Bu çabuk başarının ardından ekip dallanarak büyür. Basit hiyerarşik bir yapıda, adeta bir titan zinciri gibi genişler ReklamGiy. Böylece temel insan ağını kuran ReklamGiy, İstanbul’un bütün büyük üniversitelerinde vardır artık. Her kampüste bir Organizatör, altında ekibi ReklamGiyen’ler, üstünde ReklamGiy’in çekirdek kadrosu vardır. İşin temel taşı olan organizatörler özenle seçilir ve 8 aşamalı bir sınava tabi tutulurlar. Son aşamada 10 saniyede 200 broşür dağıtma, 3 ayrı reklamlı tişörtü 20 saniyede giyme, çıkarma ve katlama ve aletsiz 90 derecelik afiş asımı sınavlarını da veren adaylar ReklamGiy Organizatörü manasına gelen RGO adını alırlar. Biz de bunu karizmatik olsun diye “ar ci o” diye okuruz. =P
İlk işin ardından öğrenciler de ReklamGiy’in namını duyarak siteye akın eder. Sitedeki “Bizimle çalışmak ister misiniz?” kısmındaki başvuru formu 2 hafta içerisinde tarafımızdan kapatılmak zorunda kalır. Aynı zamanda gazete ve televizyonlar da ilgilerini eksik etmeyerek ReklamGiy’in PR gücünü gösterirler. NTV Ana Haber Bülteni’ni ciddi ciddi sunan iki spiker son haberde cıvıyarak “Sen hiç reklam giydin mi? Ben giymedim. Ama bak bu çocuklar reklam giyerek para kazanıyor.” şeklinde ReklamGiy’i sunarlar. Milliyet’e verilen bir röportajda Deniz’e yöneltilen “Herşeyin reklamını yapar mısınız?” sorusuna Deniz’in pat diye “Siz lafı prezervatife getirceksiniz, biliyorum.” deyişi, Fatih’in “Prezervatif reklamı yapmanın gofret reklamı yapmaktan ne farkı var? Hem prezervatif daha faydalı...” sözleri, Burcu’nun “Bu hayatta herşey var. Kimden neyi saklıyoruz?” demeci damgasını vurur...
ReklamGiy o günden sonra bir çok işe imza atar. Uygulamadaki farklılığının yanında sürekliliğini de kanıtlyarak Türkiye ve Dünya’da bir ilk olur! Efes One Love Festivali, Ruffles Idealoji, ETİ Popkek, BenQ, Alfa romeo, Business Week, Akare ve Educaturk Eğitim Fuarları tanıtımları en önemli referansları arasında sayılabilir.
Kurulduğu günden bu güne, yüzlerce farklı öğrenciye gelir sağlayan, 3 büyük şehirde 27 kampüse ulaşmayı başarmış, yaptığı işler küçük olsa da düşüncelerinin her zaman büyük olduğunu kanıtlamış bir organizasyon olan ReklamGiy halen aktivitelerini sürdürmekte ve öğrencilere para kazandırmaya devam etmektedir. İlk tanıtımından beri sürdürdüğü “gelen paranın %70’i öğrenciye gider arkadaşım” politikasından da ısrarla taviz vermemektedir. Ve tüm bunların yanı sıra, öğrencilerin bir işin altından, amatör ruh ve profesyönel anlayış ile kalkabileceğini de kanıtlamıştır.
Elbette tüm bu zaman içerisinde yüzlerce komik, garip, saçma, adil olmayan şey geldi başımıza. Ajansların sizi kullanma çabaları, bazen alınamayan işler, “fiyatınız çok düşük, bunu yükseltip gelin” diyerek geri çeviren şirketler, bunun üstüne bazılarının da “fiyatlar yüksek sanki bize” demesi, dillere destan ajans ve şirket toplantıları, ajansların anlamsız gaz verme çabaları, ilk defa NTV Ana Haber’le televizyona çıkmamız ve “televizyon gerçekten kilolu gösteriyo olum” yorumlarımız, ReklamGiy Mayadrom ofis zamanları, meşhur RGO toplaşkıları ve beyin fırtınaları, Deniz’in aşkları, gelir endeksine bağlı büyüyen göbeği, Fatih’in saçları, Burcu’nun kariyer adımları, Serçin’in mutluluğu uzak diyarlarda arayışı... Hepsi ayrı birer hikaye kendi çapında, belki de zaman içerisinde tarafımdan kaleme alınacak...
Eklemek istediğim birşey de, yarattığımız bu işle, özellikle Deniz ve benim, fikrin ne denli önemli ama bir o kadar da uçucu, kaçıcı, gidici birşey olduğunu anlamamız. Yalnız karşı taraftakilerin anlamadığı hep şu oldu: Biz gurur duyduk kendimizle. “Esinlenilen” her fikrimizle gurur duyduk ve dedik ki “Ulan birileri araklıyorsa bizde iş var demek ki?..” Ve bastık kahkahayı!. Biz bir kaç çocuktuk fikirleri olan. Varsa yararlanmak isteyen, yeterliydi sadece sormaları... Ama biz de büyüdük ve olgunlaştık sanırım bu sayede.
Tüm bu çabalarımız içerisinde en önemlisi, bizimle çalışan öğrencilerimiz için zıplama tahtası olduk hep. Gurur duyduk bu bağlantımızla. Elbette buraya isimlerini sığdıramayacağım yüzlerce isim var bizimle birlikte beyinlerini aynı masaya koyan. Kısaca onları ve şu an ne yaptıklarını yazacağım. Unuttuğum isimler varsa aşağıya yorum bırakabilir ve ben de böylece isimlerini ekledikten sonra kendilerinden özür dileyebilirim.
İşte emektarlar:
M. Deniz OKTAR. Koç Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü 3. sınıf Öğrencisi. Halen ReklamGiy'in başında. Değişik projelerle de ilgileniyor... (http://www.denizoktar.net/)
Fatih MISTAÇOĞLU. Nam-ı diğer sRGO. Mola verdi, ben gidiyorum dedi ve gitti. Şu an İngiltere’de... Blog falan tutuyo galiba?..
Burcu YONGACI. İstanbul Üniversitesi’nden mezun oldu. ReklamGiy’le ortak bir tanıtım yürütürken Youth Republic’le tanıştı. Şu an Youth Republic manevi ortağı. 24 yaşında direktör oldu bıdık...
Serçin YAZICI. ReklamGiy’le tanıtımlarını yaparken birden Akare Fuarları’nda tam zamanlı olarak çalışmaya başladı. Ardından yaptığı fuarlardan birinde iyi bir bağlantı buldu ve Canada’ya gitti. 2,5 senedir Vancouver’da. Homesense isimli büyük bir konsept mağazasında Görsel İletişim Koordinatoru olarak çalışıyor...
Burcu ÖZTÜRKLER. Youth Republic’te Marka Yöneticisi, global markalardan sorumlu. Aynı şirkette tanıştığı Cumhur’la evlilik hazırlıkları içerisindeler. =)
Bengü SELİN ve Okan KUZER. Bu örnek çift de kurcalayacak olursak ReklamGiy sayesinde tanıştı. =) ReklamGiy ve YouthRep’e uzun süre hizmet verdikten sonra Gordium adında bir organizasyon firması kurdular. Selim BAYINDIR önderliğinde güzel ve sanatsal işlere imza atmaktalar. Halen ReklamGiy’in organizasyon işlerini yürütmekteler... (http://www.gordium.org/)
Ercan ERSÖZ. İstanbul Üniversitesi mezunu. Emektar ReklamGiyici. Şu an Gordium’da Organizasyon Direktörü ve Kurucu Ortak...
Nilüfer GÜRTEKİN. Emektar RGO. Bahçeşehir Üniversitesi’ni bitirdikten sonra AKT (Akıllı Kart Teknolojileri) adlı bir firmaya girdi. Proje Satış Uzmanı olarak çalışıyor. (Burcu’larla aynı ofiste. )
Emine METE. Bahçeşehir Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisi. 2006 döneminde (Fatih askerdeyken) organizasyon sorumlusu ve yönetici. Şu anda Erasmus’la ülke ülke geziyor...
Cihan ERGÜR. Doğuş Üniversitesi. Fikir RGO’su. Önce YouthRep’te Fikir Adamı olarak çalıştı, şu an ADR (Altıncı Duyu Reklamevi) de Proje Geliştirmeci olarak çalışıyor. United Plankton üyesi. Blog yazarı... (http://tech4men.blogspot.com/)
Alev ERTEM. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Şu an The Hall Kültür ve Etkinlik Merkezi'nde PR ve Proje Asistanlığı yapmakta... (http://www.thehallistanbul.com/) (http://magnetistanbul.com/)
Burçin ŞUŞUT. Yavru RGO. Avusturya Lisesi'nden mezun oldu. Zamanında lise takımlarını oluşturmak üzere aramıza katıldı. Lise festivali 12-12 projemiz sponsor sorunları nedeniyle hayata geçememişse de bu konuda üstün bir çaba gösterdi ve toplantılarımızda varlığını hiç eksik etmedi. Şu an Yeditepe Üniversitesi'nde Endüstri Ürünleri Tasarımı okuyup, bi yandan da tasararak çalışıp para kazanmaktadır. Ayrıca böyle bi yazıda yer aldığına da çok sevindi...
Ve bugüne kadar bize ve fikirlerimize destek vermiş olan herkese teşekkürler. Saygı, sevgi ve patlıcan...
Biz bir kaç çocuktuk fikirleri olan. Varsa yararlanmak isteyen, yeterliydi sadece sormaları... Ama biz de büyüdük ve olgunlaştık sanırım bu sayede.
Dedik ki hep: “Ulan birileri araklıyorsa bizde iş var demek ki?..”
24.03.2008 / pazartesi / 11:42 / bilgisayar / çalışma odası / ev / mayfield
9 comments:
hem de atlaya atlaya giyilir.. =)) para kazanmanın yanı sıra baskılı tişört arama derdi yok :P
fatih abicim yazını okurken bu işi yaparken aldığınız zevki, mutluluğu hissettim.. İşin içinde bu bilimum güzel duygular tavan yapıyordur kesin =D o yüzdeeen üniversiteye kapağı atınca ilk işin kampüsteki organizatörü bulmak olacak =))
VE bastık kahkahayı ! :)
cok guzel olmu$ be kuzen..
ayrıca takdir etmemek elde diil..
iü'de eti olmaması dolayısıyla reklamgiy'emesem de educaturk afi$ asımı, bro$ür dagıtımında ve akarede sizinle calı$manın zevkini yaşadım =)
"kuzen muzen ben adam kayırmam"
fab
"adam madam kayarım ben buna"
Ata Demirer
ceren;
bekliyoruz canım benim! sınavı kazan ve bizi ara! =D
deniz;
bu kadar mı olacaktı yorumun ortak?? ama diğer ortaklardan ses bile yok. bu da bişidir...
baran;
sana da giydirecez inşallah! =D
ayrıca evet, "kuzen muzen kayarım ben buna!" =DDD yanlış oldu yav?! puhahahah!
şaka bi yana, adam ayırmam hakkaten. baran bilir. =)
TEBRİKLER ARKADASLAR SÜPER....
tabii sen o kuzene sarkma olayının detaylarını tam bilmiyorsun sanırım. :) şimdi ben senin kuzene sarkıyorum hatta sarkmayı bir adım geçmiş. gençlik dönemleri tabii, yaşandı bitti yani. artık birşey yok biliyorsun? bacımız. neyse, senin o kuzenin bir erkek arkadaşı var. işte sen benle icq da konuşurken ben seni o kuzeninin erkek arkadaşı zannediyorum. o nedenle muhabbeti kısa kesmeye çalışıp, "he. hıı. yok büyümeyeceğiz.. " gibi olumsuz tepkiler veriyorum :)
bunca zaman aradan sonra bu yorum nerden çıktı deniz? =) nostalji mi yaptın tarihçemizi okuyup. ;)
Post a Comment