Tuesday 30 October 2007

Uzak Kapının Bulanık Bekçisi

Rüya ve gerçek hayat, aynı manzaranın farklı odaklarla çekilmiş iki farklı kopyasından başka birşey değiller aslında.

Rüya, fotoğrafın odağı çok derinlere ayarlanmış kopyası; hayat ise manzarada yakınlarda görülen ve rahatlıkla seçilebilen nesnelere odaklanmış hali. Biz genellikle gündelik hayatımıza odaklıyoruz kendimizi ve yakındaki nesnelerle alakalıyız daha çok ancak bir fotoğrafın anlam kazanabilmesi için, arka fondaki derinlik hissi, olmazsa olmaz bir ihtiyaç. Kendimizi adapte ettiğimiz gündelik hayatımızda rüyalar, resmin arkasında kalan bulanık bir bölge sadece. Ama manzara çok derin ve engin. biz seçemesek de çok çok büyük mekanları fotoğraflıyoruz aslında. Bu nedenledir ki bilinçli düşünebildiğimiz uyanık saatlerde rüyalar bize çok bulanık, puslu ve abzürt gelir. Bunun sebebi gün içerisinde odağı derinlere kaydıramamamız ve netleştirilemeyen bir görüntü için bilinçaltının anlayabileceğimizden çok çok daha geniş ve karmaşık olmasıdır.

Uykuya dalmadan önce bu iki odak arasında gider geliriz. Bazen tam uyuyacakken geri döneriz ve çok çok kısa bir an için, odak yeniden gündelik hayata dönmeden önce birşeyler görür, duyar, hissederiz. Gündelik hayata ait olmayan bu odaktan bir an için gördüğümüz görüntüler beynimize kazınır ancak anlamlandırılamaz; çünkü biz çoktan odağımızı normal hayata döndürmüşüzdür. O görüntüler ve nesneler arasındaki bağlantılar gündelik odağımızla bakıldığında bulanık ve anlamsızdır. Beynimiz bize göre o an anlamsız bağlantılar kurar ancak aslında onlar bilinç altımızın ve belki de biraz sonra uykuya daldığımızda göreceğimiz rüyanın materyalleridir.

Uykudan aniden uyandırıldığımızda da odak birden bire değiştiği için gördüğümüz rüyaları çoğunlukla hatırlayamayız. Kendiliğinden uyandığınızda gördüğünüz rüyaları hatırlama olasılığınız çok daha yüksektir. Bir kameranın objektifinden çok uzakları odakladığınızı ve yavaş yavaş odağı yakınlara çektiğinizi düşünün. Tamamen geri geldiğinizde baktığınız nokta bulanık olsa da, tam orada ne olduğunu biliyor olursunuz...

Eğer bu odağı bilinçli olarak kullanabilseydik, beynimizin kapasitesini çok çok yukarılara taşıyabilirdik. Beynimizin çok küçük bir kısmını kullanabilmemizin sebebi bu farklı odaklar bence. Bilinçli olarak bakabildiğimiz kısım çok küçük. Beyin bilinç altında ve gündelik hayatta farklı kodlama sistemleri kullanıyor ve bizim sadece bunun çok küçük bir kısmı olan gündelik hayatı okuyabilecek anahtarımız var.

Rüyalar hayal gücünün, bilinç altının ve beynimizin asla ulaşamadığımız sınırlarının kapısında duran bekçiler. Bazen kapının anahtar deliğinden bakmamıza izin veriyor sadece.


Bizimse tek ihtiyacımız küçük bir anahtar...

25.10.2007 / Perşembe / 11:55 / ev / bilgisayar

resim 1: desEXign@deviantart (UgurYıldız)

resim 2: judith@deviantart

resim 3: Ruvsk@deviantart (Paulo Macedo), bt_v@deviantart, super_sheep@deviantart, düzenleme: fab

2 comments:

Anonymous said...

fab diger yazilarin gibi bu yazinda da farkli bakis acilari gelistirmissin. biz ozellikle bu yazini ve bu yazindaki mantigi cok begendik ;) dusununce gercekten de cok mantikli geliyo =)

fab said...

Teşekkür ederim. =)

Bu fikir uzun zamandır aklımda ama ben de anlamlandırabilmek için bir çok kez uykularımdan uyandırılmak durumunda kaldım. =P Uzun zaman boyunca "benim beynim uykuya dalmadan önce garip bağlantılar kuruyo" diyebildim sadece ama kimse beni anlamadı.

En sonunda geçenlerde duştayken odaklama fikri geldi aklıma. Islak ıslak çıkıp yazdım odağımı kaybetmeden. =)

Related Posts with Thumbnails