Yani nasıl biliyor musun? Uzun bir yoldan gelmişsin. Ve sonunda ulaşmak istediğin yerdesin! Dünyanın en güzel yerlerinden birinde kocccamann bir kale bu! Görkemli, yüksek ve kalın duvarlı, etrafında devasa burçları olan ve içinde bir de yüksek kulesi olan, hayran olunası bir yapı! Zaten oraya doğru yürürken de manzaraya hayran kalıyor, ne kadar güzel bir yer olduğunu düşünüyorsun.
Kırlardan kalenin taş yoluna gelip, uzun taş yolu kat ediyorsun. Sonunda büyük, ahşap kapıya vardın. Kapı öyle büyüktür ki, "Sırf bu kapıyı yapabilmek için küçük bir orman feda edilmiştir heralde?" diye aklından geçiriyorsun. Ama sen zaten davetlisin. Kapıyı kırmak gibi bir derdimiz yok. Gelen şatafatlı davet mektubunun içinden çıkan anahtarı almak için cebine uzanırsın...
Davet mektubu kısa bir süre önce gelmemiştir. Geleli epey olmuştur ama sen tam olarak nereye davet edildiğini anlamadığın için bir köşeye atmış, uğraştığın şeylerle uğraşmaya devam etmişsindir. Sonra bunun gitmek için uğraştığın yere bir davetiye olduğunu anlar, masanın karışıklığı içinde onu arar bulursun. Davetiyede yazanlar basittir: "Sizi aramizda görmekten onur duyarız. Sadece anahtarı alıp kilidi çevirin..."
Artık o kapıdasın. Başardım diye düşünüyorsun ama... Anahtar? Yola çıkarken yanımdaydı!!! Acaba yanımda mıydı? Yolda mı düşürdüm? Anahtar yokk!
Sonunda gelmek istediğim yerdeyim ama içeri giremiyorum! Hikayede durum belirgin olsa da siz hayatınızda bu "anahtarlar"ın ne olduğunu o kadar çabuk idrak edemiyorsunuz. (Ya da siz ediyorsunuz da ben bu konuda çok beceriksizim...) İlginç bir boşluk hissi. Ne yapacağını bilememe. Kapıyı kırmalı mısın? Basılacak bir zil falan mı aramalısın? Yukarıya seslenip, davetiyeyi gönderen her kimse ona sesini duyurabilir, seni içeri almasını sağlayabilirsin. Veya herhangi biri? Kapıcı, muhafız vs. Ya da geri dönüp anahtarı alabilirsin. Normalde bu kadar kolaydır ama "bütün terslikler üstüste geliooo!" dememize sebep olan hayat, şöyle birşey de hazırlamıştır: Siz geri gelene kadar kapının kilidini değiştirir bunlar!
Gıcık olursunuz, sinir olursunuz, ifrit olursunuz, fitil olursunuz... Ama yapacak bir şeyiniz yoktur. Çözüm üretememekle lanetlenmişsinizdir.
Buna rağmen durup da etrafa baktığınızda aslında büyük bir sorun göremezsiniz. Yani herşey cidden yolunda gibidir. Hatta bazen çok daha kötü dönemler geçridiğinizi, bunun diğerlerine göre çok sorunsuz bir dönem olduğunu da düşünürsünüz.
İyi güzel de... Peki ben niye b.k gibi hissediyorum?
Ben böyle durumlar için en iyi çözümün başarı olduğuna inandırdım kendimi. Eğer işle ilgiliyse iş hayatında başarı. Etraftakilerden övgü. Belki bir ödül? Aşkla ilgili iseee... Bu biraz daha karışık=(
Aşkla ilgili ise 2 durum söz konusu. Ya sevgiliniz var, ya da yokk. 3. durum gibi gözüken birden fazla sevgililik durumu 2. durumun alt başlığı sadece.
Sevgiliniz var ve bu konuda mutsuz olduğunuza kanaat getirdiyseniz bunun çözümü kolay. Ya ayrılın, ya sorunları çözün! "Sorunları çözmek o kadar kolay mı?" diyenlerle başka bir yazıda buluşmak istiyorum; çünkü bu yazının konusu bu değil.
Sevgiliniz yok ve kendinizi yalnız hissediyorsanız bu biraz daha fazla seçenekli bir durum. Ben şahsen hayatınızın aşkını bulup "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar!" klasiğiyle biten bir masala konu olun derim. Gerçekten işe yarar ama gel gör ki masallar sandığınız kadar kolay yazılmıyor. (Bkz. dağları delmek, kapısı olmayan kuleye çıkarken sevgilinin saçlarını yolmak, ejderha öldürmek suretiyle sevgiliye kavuşmak...) "Bu dediğin öyle ha deyince olmuyor birader!" diyenler... Şu anda benimle aynı kefedesiniz, söylediklerinize dikkat edin!!!
Kafanızda beliren birileri var mı? Mutlu olabileceğinize, onu mutlu edebileceğinize inandığınız biri var mı? Yaa tamam birileri varsa o da yeter!
Ben eskiden "Önüne kim gelirse" taktiğini uyguluyordum. Ama artik bunun doğru olmadığına karar verdim. Deneme yanılma yöntemi de bi yere kadar. İnsan hep de yanılmaz ki be karde$im! (Gerçi yöntemin adını değiştirmek lazım: Deneme-Yanılma! Başka şansın yok ki...)
Mevcut kişiye kendinizi verin. Etraftakileri kafanızdan eleyin. Yapabiliyorsanız onunla vakit geçirin. Ya gidip ilan-ı aşk edin! Ya da stratejinize bağlı kalıp, herşeyin mükemmel bir öpücükle başlaycağı anı bekleyin. Her ne yapmaya karar verirseniz verin, onu elde edin! Onun da sizi istemesini sağlayın. Çünkü siz onun için doğru kişisiniz. (Böyle düşünün!)
Ya da tüm bunları boşverin. Sadece onunla birlikte olmak ve güzel zaman geçirmek istiyorsunuz. İleriyi düşünmek istemiyorsunuz. Bunun neresi kötü? Kimseyi kendimize kelepçelemiyoruz! (Di mi??)
Olmak istediğiniz kişiyle olmaya hakkınız var. En azından bunu istemeye hakkınız var. Karşınızdaki kişi de sizinle aynı şeyleri istiyorsa...
Artık benim yazdıklarımı okumak zorunda değilsin! =) (Her kimsen?)
Tebrikler... MEZUN OLDUN! =))
başlangıç: 20.06.2006 / Çarşamba / 21:45 / ev
bitiş: 21.06.2006 / Perşembe / 18:30 / ev
resim1: Suzuko42@deviantart
resim2: poisonunic@deviantart
resim3: nighty@deviantart
resim4: Bernard Derriman
resim5: DivineError@deviantart
No comments:
Post a Comment