Sunday, 28 January 2007

Gece, Sokak ve Sarı Işıklar

23.01.2007 / Salı / 21:52 / ev

Hiç gece dışarı çıktınız mı?!

Geceleri dışarı çıkmayı seviyorum. Dışarı çıkmak dediğim Taksim’e eğlenmeye gitmek falan değil. Sözlük anlamıyla dışarı çıkmak. Kapıdan dışarı çıkmak.

Güzel bir kokusu var gecenin. Daha ferah bir havası var. Daha serin olduğu içindir belki?

Apartmanın kapısından çıkmadan önce bir an durur, havayı içime çekerim. Şöyle bir göz gezdiririm sokağa. Manzarayı izlemek gibi. Sokağımı seviyorum, belki onunla da alakası vardır?

Yalnız unutulmaması gereken bir nokta da ışıklar. Sokak lambaları! Sarı sarı yanan, sıcak sokak lambaları. Soğuk, serin sokakta sıcak sıcak parlarlar. İnsan o ışıkta çok güzel görünür göze. Beyaz ışık gibi tüm ayrıntıları gözler önüne sermez sarı ışık. Dosttur, güzeldir, güzel gösterir. O sivilce izini insanlar görmese yalancı mı olursun? Hayır!..

Bir de asfalttan parlayan sarı ışık da güzel ve bambaşka bir hava verir sokağa. Sürekli gündüz geziyoruz sokaklarda ve gece belki de farklı geldiği için gidiyor hoşuma. Asfalt sarı ışıkla parlarken sanki gündüzün tersi olmuş, gökyüzü karanlık, yerler aydınlık gibi gelir bana. (öyledir de aslında...)

Bir de daha boştur sokaklar gece. Sokakta olanlar da sakindir o saatte. İş yoktur o saatte. Koşuşturmaz insanlar akşamları. Koşuşturmaz akşam insanları. Koşturanların başka bir derdi vardır. Koşmak isteyen koşar zaten gene, sokak koşmaya da müsaittir gece, boştur ya sokak.

Bütün yönleri arasında en güzeli kokusu ama! Farklı bir kokusu var gecenin. Açıklayamadığım bir ferahlık. Sabah güneş doğarken sokağa çıktığınızda da gelir bu koku. Sonra gider. Demek ki gece, havayı tazeler. Sabaha kadar hava tazelenir gecenin içerisinde. Gündüzün telaşı, hareketi, tozu – dumanı içerisinde bayatlayacak olan havayı tazeler, güne hazırlar gece. Çünkü gün içerisinde insan, o havayı bozar. Gece ise insan evinin havasını bozar. Sokaklar mis kokar. Neden sabah olunca camı açıp evi havalandırırız? Düşünün bunları!

Her şeyin çoğu zarar; özellikle de insanın…

Gece daha sık dışarı çıkmak lazım. Bünyeyi tazelemek lazım.

Yalnız abartmayın, ben boş sokakları da boş olduğu için çok seviyorum. Birkaçınız tamam ama hepiniz sokaklara dökülürseniz benim buruşturup atmam gerek bu yazıyı!

Sen bunu okurken, ben sokakta olacağım. Belki çekirdek alıp çitleyeceğim apartmanımın önünde, eski güzel günlerdeki gibi. Taze gece havasını içime çekeceğim.

Peki ya sen? Bilemiyorum ama… Gölge etme, başka ihsan eğlemem…

Fab

28.01.2007 / Pazar / 01:24 / ev

resim: fab

Monday, 22 January 2007

Ya sizin büyülü anınızı başkası çalarsa?..

Burada bir yazı vardı. Geçmiş zamanlarda bir geceyi anlatıyordu. Elden geldiğince objektif yazılmış ama subjektif olmaktan kaçamamış, kaçmaya da çalışmamış bir yazıydı.

Bir yazının derdi her zaman anlaşılmaktır. O yazı da, yazanın canının yandığını anlatan bir araçtı sadece. Yer yer sert yazılmış, olduğu gibi yazılmış ve bunda da sakınca görülmemiş bir yazıydı. Beklenen ne özürdü, ne de başka bişi. Sadece anlaşılmak...

Burada bir yazı vardı. Karşısındakini üzse de, sinirlendirse de derdi bu olmayan bir yazı. Amacının üzerine çıkmış, sahibini gereksiz duygulardan koparıp almış bir yazı. Öyle bir yazı ki, sahibinin, gerçekleri görmek istediği gibi değil, olduğu gibi görmesini sağlayan bir yazı.

Sinirlenen veya üzülenler için belki bir teselli oluşturur. Bu bana bir şey kazandırmazdı. Bu yazının hiç yazılmamış olmasını da diliyor olabilirsiniz. Bu da bana daha fazlasını kaybettirebilirdi - eğer sizi ilgilendiriyorsa.

Bu yazı sayesinde daha hafifim, daha huzurluyum. "Arkadaşımız için ödenebilecek bir bedeldi." diyebilirseniz eğer, herkes mutlu olacak sanırım. =)

Ben o geceyi geride bıraktım. Bunu da bu yazıya borçluyum. Özür dileyecek bir şeyim yok...

Burada bir yazı vardı. Artık yok. Pek çok şey gibi. =) Fakat arkadaşlığın son kullanma tarihi "pek çok şey"den daha uzun sanırım...

Bu kadar...

30.01.2007 / Salı / 16:45 / cafe

resim1: pyromaniac@deviantart & fab
resim2: ArmSock666@deviantart
resim3: Isahn@deviantart

Friday, 12 January 2007

son suyumuz


su şişemin üzerine yazdığım büyülü sözler:

birgün herkes gidermiş buralardan.

daha kalabilen olmamış diğerlerini bırakıp.

ama uzun kalan olmuş gitmeden evvel!

su korumuş onları; kollamış.

ne de olsa toprak ve sudan yaratılmışız,

vakti zamanında.

su insanı temizlermiş efsaneye göre.

içsen de, yıkansan da, içinde yüzsen de,

su hayat verir insana.

yeter ki suya yakın olsun insan.

mavi hüzündür aslında.

ama su bazen mavi,

bazen yeşil,

bazen renksizdir.

mavi umut ve hüzünden,

yeşil hayattan,

renksizliği de tüm renkleri içermesinden;

herşeyin bir parçası olmasından gelir.

eğer dünyadaki su bir gün tükenirse

hayat sona erecek!

ve bu şişede kalan su,

son suyumuz olsun.

dünyanın sonu bu şişeye sığsın...

resim: mOsk@deviantart

Wednesday, 10 January 2007

Ya anahtarı unuttuysan?..

Hiç birşeylerin eksikliğini hissettiğiniz ama neyin eksik olduğunu bulamadığınız oldu mu?

Yani nasıl biliyor musun? Uzun bir yoldan gelmişsin. Ve sonunda ulaşmak istediğin yerdesin! Dünyanın en güzel yerlerinden birinde kocccamann bir kale bu! Görkemli, yüksek ve kalın duvarlı, etrafında devasa burçları olan ve içinde bir de yüksek kulesi olan, hayran olunası bir yapı! Zaten oraya doğru yürürken de manzaraya hayran kalıyor, ne kadar güzel bir yer olduğunu düşünüyorsun.

Kırlardan kalenin taş yoluna gelip, uzun taş yolu kat ediyorsun. Sonunda büyük, ahşap kapıya vardın. Kapı öyle büyüktür ki, "Sırf bu kapıyı yapabilmek için küçük bir orman feda edilmiştir heralde?" diye aklından geçiriyorsun. Ama sen zaten davetlisin. Kapıyı kırmak gibi bir derdimiz yok. Gelen şatafatlı davet mektubunun içinden çıkan anahtarı almak için cebine uzanırsın...

Davet mektubu kısa bir süre önce gelmemiştir. Geleli epey olmuştur ama sen tam olarak nereye davet edildiğini anlamadığın için bir köşeye atmış, uğraştığın şeylerle uğraşmaya devam etmişsindir. Sonra bunun gitmek için uğraştığın yere bir davetiye olduğunu anlar, masanın karışıklığı içinde onu arar bulursun. Davetiyede yazanlar basittir: "Sizi aramizda görmekten onur duyarız. Sadece anahtarı alıp kilidi çevirin..."

Artık o kapıdasın. Başardım diye düşünüyorsun ama... Anahtar? Yola çıkarken yanımdaydı!!! Acaba yanımda mıydı? Yolda mı düşürdüm? Anahtar yokk!

Sonunda gelmek istediğim yerdeyim ama içeri giremiyorum! Hikayede durum belirgin olsa da siz hayatınızda bu "anahtarlar"ın ne olduğunu o kadar çabuk idrak edemiyorsunuz. (Ya da siz ediyorsunuz da ben bu konuda çok beceriksizim...) İlginç bir boşluk hissi. Ne yapacağını bilememe. Kapıyı kırmalı mısın? Basılacak bir zil falan mı aramalısın? Yukarıya seslenip, davetiyeyi gönderen her kimse ona sesini duyurabilir, seni içeri almasını sağlayabilirsin. Veya herhangi biri? Kapıcı, muhafız vs. Ya da geri dönüp anahtarı alabilirsin. Normalde bu kadar kolaydır ama "bütün terslikler üstüste geliooo!" dememize sebep olan hayat, şöyle birşey de hazırlamıştır: Siz geri gelene kadar kapının kilidini değiştirir bunlar!

Gıcık olursunuz, sinir olursunuz, ifrit olursunuz, fitil olursunuz... Ama yapacak bir şeyiniz yoktur. Çözüm üretememekle lanetlenmişsinizdir.

Buna rağmen durup da etrafa baktığınızda aslında büyük bir sorun göremezsiniz. Yani herşey cidden yolunda gibidir. Hatta bazen çok daha kötü dönemler geçridiğinizi, bunun diğerlerine göre çok sorunsuz bir dönem olduğunu da düşünürsünüz.

İyi güzel de... Peki ben niye b.k gibi hissediyorum?


İşte bu durum, bulamadığınız anahtarın ta kendisi! Herşey yolunda, gelmiş o kapıya dayanmışsınız ama yokkk! İçeri girip mutlu olmanızı sağlayacak, minicik, ufacık şey yokk! İşin kötüsü o minicik şeyin ne olduğunu ve nerede olduğunu öyle pat diye de bulamazsınız. Kafanızda belli belirsiz bişiler vardır ama?..

Ben böyle durumlar için en iyi çözümün başarı olduğuna inandırdım kendimi. Eğer işle ilgiliyse iş hayatında başarı. Etraftakilerden övgü. Belki bir ödül? Aşkla ilgili iseee... Bu biraz daha karışık=(

Aşkla ilgili ise 2 durum söz konusu. Ya sevgiliniz var, ya da yokk. 3. durum gibi gözüken birden fazla sevgililik durumu 2. durumun alt başlığı sadece.

Sevgiliniz var ve bu konuda mutsuz olduğunuza kanaat getirdiyseniz bunun çözümü kolay. Ya ayrılın, ya sorunları çözün! "Sorunları çözmek o kadar kolay mı?" diyenlerle başka bir yazıda buluşmak istiyorum; çünkü bu yazının konusu bu değil.

Sevgiliniz yok ve kendinizi yalnız hissediyorsanız bu biraz daha fazla seçenekli bir durum. Ben şahsen hayatınızın aşkını bulup "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar!" klasiğiyle biten bir masala konu olun derim. Gerçekten işe yarar ama gel gör ki masallar sandığınız kadar kolay yazılmıyor. (Bkz. dağları delmek, kapısı olmayan kuleye çıkarken sevgilinin saçlarını yolmak, ejderha öldürmek suretiyle sevgiliye kavuşmak...) "Bu dediğin öyle ha deyince olmuyor birader!" diyenler... Şu anda benimle aynı kefedesiniz, söylediklerinize dikkat edin!!!

Kafanızda beliren birileri var mı? Mutlu olabileceğinize, onu mutlu edebileceğinize inandığınız biri var mı? Yaa tamam birileri varsa o da yeter!

Ben eskiden "Önüne kim gelirse" taktiğini uyguluyordum. Ama artik bunun doğru olmadığına karar verdim. Deneme yanılma yöntemi de bi yere kadar. İnsan hep de yanılmaz ki be karde$im! (Gerçi yöntemin adını değiştirmek lazım: Deneme-Yanılma! Başka şansın yok ki...)

Mevcut kişiye kendinizi verin. Etraftakileri kafanızdan eleyin. Yapabiliyorsanız onunla vakit geçirin. Ya gidip ilan-ı aşk edin! Ya da stratejinize bağlı kalıp, herşeyin mükemmel bir öpücükle başlaycağı anı bekleyin. Her ne yapmaya karar verirseniz verin, onu elde edin! Onun da sizi istemesini sağlayın. Çünkü siz onun için doğru kişisiniz. (Böyle düşünün!)

Ya da tüm bunları boşverin. Sadece onunla birlikte olmak ve güzel zaman geçirmek istiyorsunuz. İleriyi düşünmek istemiyorsunuz. Bunun neresi kötü? Kimseyi kendimize kelepçelemiyoruz! (Di mi??)

Olmak istediğiniz kişiyle olmaya hakkınız var. En azından bunu istemeye hakkınız var. Karşınızdaki kişi de sizinle aynı şeyleri istiyorsa...

Artık benim yazdıklarımı okumak zorunda değilsin! =) (Her kimsen?)

Tebrikler... MEZUN OLDUN! =))

başlangıç: 20.06.2006 / Çarşamba / 21:45 / ev

bitiş: 21.06.2006 / Perşembe / 18:30 / ev

resim1: Suzuko42@deviantart

resim2: poisonunic@deviantart

resim3: nighty@deviantart

resim4: Bernard Derriman

resim5: DivineError@deviantart

Tuesday, 2 January 2007

Eski Sevgililer...


Eski sevgili kimdir???

Barda tanışıp, sadece bir gece beraber olduğunuz kişi eski sevgili olabilir mi?

Ya da illa ki cicim ayını geçmeyi başarabilmiş bir ilişkinin bitiminde sevgilinizin kazandığı yeni sıfat mıdır?

Belki de eski karınız, kocanız? (Boşanılan eş eski sevgili olur mu? Evlilik ve sevgili sözcüğü bağdaşır mı?)

Bunlar çok belirsiz sorular gibi. Ama sahip olma şartları bu kadar belirsiz bir sıfata nasıl bu kadar çok insan sahip olabilir ki? Ben yaklaşık 25-30 kızın eski sevgilisiyim mesela! (Acaba öyle miyim?)

Her nasılsa yakın dostlar arasındaki en gözde konu başlığı da eski sevgililerdir! Sizi ararlarsa onlar hakkında konuşursunuz! Aramazlarsa konuşursunuz! Taximde karşılaştığınızda bundan hemen arkadaşınıza bahsedersiniz. O'nun yeni bir sevgilisi varsa bundan konuşursunuz! Yoksa gene konuşursunuz! Sizi unutamamışsa konuşursunuz... Unutmuşsa kesinlikle konuşursunuz!!! Ama ilginç olanı bu dozda bahsedilen herhangi bir konu insanı kısa sürede sıksa da bu konu her zaman liste başı kalmayı başarır... Ama nasıl???

Eski sevgililer arasında da sürekli konu olmayı başarabilmek üzerine bir sıralama vardır. Bazılarının adı bile anılmayıp, yıllar içerisinde yitip giderken bazıları bedenen olmasa da ismen hep baki kalır! (Can dostunuz, herşeyinizi paylaştığınız ama sürekli bashettiğiniz eski sevgililerinizden birini hiç görmemiş ama milyonlarca kez duymuş olan yakın mı yakın arkadaşınızla uğrak bir mekanda gezerken söz konusu eski sevgilinizle karşılaştığınızı hayal edin! Belki siz bu durumlarda çok soğuk kanlısınız ama yanınızdaki sırdaşınız öyle olmayabilir. Siz sakin bir tonda "Merhaba!" deyip gülümser ve arkadaşınızı, eski sevgilinizle tanıştırırsınız. Birden eli ayağına dolanan arkadaşınız "Adınızı çok duydum." gibi olmaz olası bir laf söyler ve artık yapılabilecek bir şey yoktur. Esasında karşınızdakinin sizin hayatınızda "ismen" de olsa baki kaldığını bilmesi tamamen gereksizdir. Ama bir çam daha devrilmiştir, yola devam etmek gerek...)

Bu sürekli hayatınızın biyerlerinde gezinen isim formatındaki eski sevgiliniz, yakın arkadaşlarınızla yaptığınız şakalaşmalarda, eski bir anının ortasında, bazen de rüyanızda ortama dalıverir!

Peki ama bu kadar da hayatımızın içine yerleşebilen eski sevgililer gerçekten de eski midir?

Bir zamanlar hayatımızın bir parçası haline getirdiğimiz ve ayrılarak onu bundan mahrum bıraktığımızı düşünen bizler gerçekten onlardan ayrılabilirmiyiz?

Bir kez hayatımızın parçası olmayı başaran insanlar ne yaparlarsa yapsınlar böyle mi kalırlar?

Belki de çok kötü bir şey yaptı?

Eğer sizi boynuzladıysa bunu konuşursunuz! (Kendinize güveniniz tam, yaptığı şey onun seviyesizliği... Bravo!) Ya da bu konuyu dünyaya açmaz, hiç bir zaman konuşmazsınız, içinize atarsınız! (Bildiğiniz bir şeyi konuşmamak için de onu hatırlamak gerekmez mi? Hapisanedeki mahkum dışarı çıkamıyorsa orada değilmiş gibi davranabilir miyiz??)

Çok büyük parasal sorunlar yüzünden ayrıldıysanız bundan bahsedersiniz (belki de bahsetmezsiniz...) ama bir şekilde oradadır. Acaba gerçekten ayrıldık mı?

Bazı durumlarda eski sevgilinize daha az dokunsanız bile sözde "ayrıldıktan" sonra beraber olduğunuz zamanlara oranla O'nu daha çok düşünürsünüz! İçinizde hiç aylarca yas tutan olmadı mı?.. (Ardından kitap yazanlar var=P)

Acaba ayrılık gerçekten de düşündüğümüz şey mi? Yoksa popüler kültürle birlikte bunda da mı sapmalar oluyor?

Ayrıldığınız kişiyle birlikte anıları da onunla birlikte mi gider? Bitirdiğiniz ilişkinizle ilgili yazdıklarınızı yakar, resimler parçalar, birlikte aldığınız kazağı çöpe atar ve peluş ayıyı uçması için camdan özgür mü bırakırsınız? Belki de yüzüğünüz? Camdan fırlattığınız yüzüğün "gerçekten" yok olduğuna inanıyor musunuz? (Termodinamik yasalarından haberiniz var mı?)

Belki de termodinamik yasaları sadece fizik ve kimya ve biyoloji için değil, herşey için geçerlidir! Kural 1: Hiçbirşey yoktan var edilemez ve var olan hiç birşey yok olamaz! Sadece şekil değiştirebilir...

Bu durumda adından da belli olduğu üzere eski sevgilimiz hala sevgilimiz midir?

Her geçen gün yanımızda daha fazla insanla mı yürüyoruz sokakta elini tuttuğumuz?

Eğer bütün bu hislerin ve anıların yok olamayacağını (sadece şekil değiştirebileceğini) kabul ediyorsak ne mutlu. Kendimizle barışık, mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz. Peki mevcut sevgiliniz sizinle aynı fikirde mi?

Bir erkek olarak sormak istiyorum: neden kadınlar eski sevgililere bu kadar kafayı takar? Erkeklerin de bir çok noktada kadınlardan aşağı kalmadığının farkındayım. Kimse gerisinde kendisinden daha mükemmel biri olmasından hoşlanmaz. Ama karşımızdaki bize önce şefkatle, sora ısrarla, en sonunda bağırarak onların geride kaldığını söylerken bunu neden kabul edemeyiz? Neden hala gizlice görüşebildiklerini, tüm bunların sizden gizlendiğini, gittiğiniz barın barmeni ve mahalledeki bakkal dahil herkesin bunu bildiği, tüm bunların koca bir yalan olduğu ve insanların siz geçtikten sora arkandan parmakla seni göstererek kahkahalar attığını düşünürüz?..

Acaba bunun sebebi biz miyiz?

İnsanların karşı tarafa olan güvensizliği kendi zayıf noktalarını ele vermez mi?

Sizce de sevgilimizin eski sevgilileriyle görüşüyor olmasından korkmamızın sebebi, sevgilimizden gizli olarak eski sevgililerimizle görüşüyor olmamız olamaz mı? Biz bunu yapabiliyorsak o neden yapamasın?

Bence en büyük handikapımız geçmişte neler olduğunu bilmek istememiz. Bunun sebebi de en yakın dostumuz merak! Bizi dürtükleyen, rahat vermeyen, gece uyutmayan ve kediyi öldüren merak! Belki de bazı şeyler gerçekten de sır olarak kalmalıdır, olamaz mı?..

Ama insanın doymak bilmeyen iştahı karşımızdakinden tüm bilgiyi alana kadar doymaz. Karşımızdakinin dürüstlüğü (Mesela: "Evet o manken çocukla 2 sene beraberdik!" gibi bir açıklama) bizi büsbütün hasta eder. Bir çoğumuz ne kadar iyi saklasak da güvensizliklerle örülü kendi dünyamızda yaşamaya çalışıyoruz. Göbeğimizi eritmeye, saçımıza şekil vermeye, güzel giyinmeye inanılmaz çaba gösteriyoruz. Bunun sebebi çok basit, kimse mükemmel değil. Mükemmel olmaya çalışmak ne kadar bir çeşit hastalık halini de alsa, bunu sadece istemek o kadar da kötü değil bence.

Tüm bunlarla beraber bu eksikliklerimiz en çok eski sevgili konusunda ayyuka ulaşıyor. Nedenlerini hepimiz biliyoruz ama inkar halindeyiz. Kabul edelim, bazı şeyleri bilmiyor olmak, gece daha rahat bir uyku uyumamızı sağlayabilir. Üstelik olayı tek taraflı düşünmeyin! O'nun sırları varsa, sizde daha fazlası var. =)

Ve aksi kanıtlanana kadar, tüm bu varsayımlar gerçektir...

27.07.2006 / Perşembe / 16:02 / ev

resim: fab

Related Posts with Thumbnails