Tuesday, 9 September 2008

İngiltere Günlükleri: Girizgah

04.Ağustos.2008 – Pazartesi (158. Gün)

Yatarken saat 6'ya kurulur. 07:30'da kalkılır. 09:30'da Jenny gelecek. Daha ev adam edilecek, oda toparlanacak, çanta derlenecek.

Jenny aranır, Jenny 10:30'da gelir. 10:30'a kadar mutfak, temizlik vs. bitirilir. Jenny kahvaltı getirmiştir, kahvaltı edilir. Evden bir türlü kopulamaz. Gidilmek istenmez. Tatil arifesinde, tatilden odaya dönüşün hayali kurulmaktadır daha şimdiden...

Sinirler gerilir, tansiyon artar. Jenny herşeyin tamam olduğuna dair seni ikna eder ve seni kapının önüne koyar! Sonunda cillop gibi bir ev geride bırakılarak evden ayrılınır. (11:30)

Jenny arabasıyla seni Royal Tunbridge Wells'e bırakır. 12:36 Charing Cross trenine binilir. Jenny ve Kathy tren hareket ederken sana el sallar...

Çok gergin ve heyecanlısındır. İlk defa plansız bir tatile gitmektesindir. Sırt çantanı alıp kilometrelerce yol gitmek, tanımadığın insanlarla kalmak, ev denen şeyden çok ama çok uzak olmak... Kontrol edemediğin şeylerin olabilme olasılığıdır seni germekte olan.

Kendinle ilgili bir gerçeği görürsün: Sen bir kontrol bağımlısısındır! Hayatında olan biten herşeyi kontrol etmek istemektesindir. Özgüveninin ardına gizlenmiş bu sorun, kendini daha önce yüzleşmediğin böylesi bir pozisyona fırlatırcasına atınca baş gösterir. Plansız bir tatil arifesinde, heybetli bir sırt çantasının ağırlığı altında kişilik kabuğu kırılır ve işte orada, arka plandaki sinsi canavar dişlerini göstererek sana bakmaktadır!

Sorunun budur! Bütün bu yolculuğun, İngiltere'ye gelmenin, Avrupa sevdasının sebebi de budur! Güvenli sularda yüzme, illa dışında yüzülecekse önce o suyu güvenli hale getirme dürtüsü sana zarar vermekte, hayatını sınırsızca yaşamanı engellemektedir. Varlığını kabul etmediğin bu canavara karşı bilinçsizce bir oyun oynamış, onu ürkütmeden bu son noktaya kadar getirmişsindir.

Bu 20 günlük turun amacı, bu yaratığı tamamen güçsüz kalacağı yabancı sulara gömmektir! Plansız bir tatilden zevk almak, hayatta kalmaktır! Hayatın “doğal” olarak güzel olduğunu görmektir.

12:36 Charing Cross treninde Londra'ya gitmektesindir. Yolculuğun ilk durağı Oxford'dır. Bu yolculuğun parolası “Git, ne olursan ol git!” tir...

Londra treni tanıdıktır. Hala güvenli sulardasındır. Hala kendi yarattığın canavarının çizdiği sınırları terketmemişsindir. Tehtid edildiğini anlayan tatlı dilli parazit üstüne gelmekte, seni vazgeçirmeye çalışmaktadır. Canavarın tatlı dili en tatsız silahıdır. Soruları bırakmamaktadır peşini.

“Nereye gideceksin?”,

“Nerede kalacaksın?”,

“Nerede yatacaksın?”,

“Ne yiyeceksin?”,

“Hadi gel eve dönelim...”

Korkmaktasındır!

Korkudan ellerin buz kesmektedir!

Yolculuk başlamıştır...

13:19 / southeastern treni, hastings – charing cross /

mp3 çalar / tori amos – power of orange knickers

2 comments:

Anonymous said...

ah toprak grubu organizmalari!!
siz ve sizin kontrol manyakliklariniz!!!! (((:

illa her sey saglama alinacak! asla risk alinmayacak! ama sorsan nasil da ozgur ruhlu, eglence duskunusunuz! tabi her sey saglama alindiginda! garanticilik! evet, sorun bu!!!

(((:

fab said...

saol be! =P

biz de farkettik işte, üstüne gidioruz. bu kadar sağlamcılık nereye kadar? reklamgiy'i de o yüzden bıraktım geldim ya. herşey kontrolüm altında olsun diorum, 200 kişi aynı anda tişört giyiyo. nereye hepsini kontrol ediosun? =D gerçi ediodum ama g.tümden ter akıodu yani!! xDDD

adam olcam inşalla. öldürdüm canavarı zaten orda! loch ness canavarının yanında bıraktım +4 derece gölde yüzerken... ;)

Related Posts with Thumbnails