Bisiklet turu yaptık geçende burada, yan komşumla! 8-10 mil gitmişiz, genişçe bi daire yapıp geri geldik. Düz yol yok bu coğrafyada: Tepe-vadi-tepe-vadi... Bazı yokuşlar öldürdü anlayacağınız ama inişler de bir o kadar muhteşem! Vızır vızır araba olmadığı için, taşrada olsak da tüm yollar düzgün olduğu için ve tüm çevre yemyeşil olduğu için daha da bir keyifli olduğunu farkettim bisiklete binmenin. Keşke kendi bisikletim burada olsaydı da, o da göreydi buraları. Pek severdi...
Ama bizim de genelde son 15 dakka gaza gelmek gibi bir durumumuz var. 3 maçtır son dakikada turnuvaya geri dönüyoruz! “Battal Gazi Sendromu!” Tokadı yiyolar, yiyolar; sonra "yeminimi bozdum uleyn!" edasıyla var güçle saldırıyolar. Teknik midir, taktik midir, anlamadım gitti. Bi de hep o son dakikalarda "kaybedicek bişii olmayan adam" moduna düşüyoruz, alıyoruz maçı. Örnek: 2002 dünya kupası. rezil olduk falan derken son anda gruptan çıkıp 3. geldik. Şu anda da ilk 4 içindeyiz kafadan! TEBRİKLER TÜRKİYE!
Bisiklet turu yaparken aklıma düştü: İlk bisiklet aldığım zamanlar. Benim ilk iki tekerlekli bisikletim ben lisedeyken geldi bana. Anca ikna etmiştim babamı ama sonunda almıştı canım benim! Hatırlıyorum, o dönem dağ bisikletlerinin patlama yaptığı dönemdi. BMX devri kapanıyor, ayakları yere yetişemediği halde kocaman bisikletlere binen çocuklarla yeni bir dönem açılıyordu. Daha küçükken de vardı bu çocuklardan. Benim yarım kadar ama dev gibi bi bisiklete biniyor. Hep tırsmışımdır o çocuk tipinden.
Neyse yeni dağ bisikleti dönemiyle vites de hayatımıza giriyordu iyicene. 18 vitesli bisikletler pek havalıydı. Herkes de onlardan aldı. Sonra 21 vitesler geldi. Çok fiyakalı bi olaydı. Halbuki arka tekerlekte 1 çark fazla, hepsi bu! Zaten şehrin göbeğinde yaşiyoruz. Yarışa mı katılıyon, dağ tepe mi aşıyon? Hepimiz 6-12 arası 3-5 viteste takılıyoruz. 21. viteste gidecek hıza nerede ulaşcan? Çocuk olmak komik şey. Olmayacak şeylere, olmayacak anlamlar... (Benimki de 21 vitesti ayrıca! Shimano!)
Askerde, lakabı “eşek ziken” olan bi üst devre, uzun dönem asker vardı, Kayserili. Muhabereye bakardı, telsiz odasından pek çıkamazdı gündüzleri. İşin kötü yanı, lakabın çıkışı gerçek bir olaya dayanıyormuş… Bre deyyus! Madem bi bok yedin köyünde, şeytana uydun, nasıl gelip anlatıyon bi de askerde?!
Bir de bu 21 viteslerin üzerine koldan vitesliler geldiydi. Görünürde vites yok, direksiyonun bi parçası gibi. Tuttuğun yerden ileri geri döndürerek attırıyodun vitesi, motorsiklette gaz vermek gibi. En prestijli olaydı. Çok kişi alamadı onlardan. Çok çocuk telef oldu bunlar yüzünden. Harika bişidi... Adiler!! Koldan vitesli...
Muhabere, teknik iletişim, bilgi aktarımı manasına gelen Arapça kökenli bi kelime. Askeriyedeki bölümlerden de birisi. Muhabereye verilen asker telsiz odasında iletişimi sağlar özetle. Ancak bu kelime dikkat ettiyseniz “muharebe” kelimesine çok benzer ki, muharebe, savaş anlamına gelmektedir. Askerde, biz kısa dönem 24 üniversite mezunu adam, hepimiz giderken doldurduğumuz formda muhabereyi, muharebe zannettiğimiz için işaretlememişiz. Sanıyoruz onu işaretlersek savaşa göndercekler. Aslında telsiz odasında çay, kahve, gazete takılıyosun mis gibi! =D
Amcamlarda geçen garip bir diyalog:
- İtalya’dan 10 tane şehir söyle.
- Kolay! Roma, Milano, Lazio…
- Hop hop! Futbol takımları yok!..
Ardından:
- Venedik’in niye futbol takımı yok?
- Suda oynayamıyorlarmış…
Devam ediyor. Kuzen Baran buzdolabının kapısını açıyor ve:
- Dolaptan Archer’s şişesini çıkardım. Bitirip içine su doldurmuşlar. Kokladım, hayal kırıklığı kokuyordu…
Bitti. Ne içtiysek artık o gece?…
Grup 84’ün ölürüm hasretinle adlı parçası var ya? O parça ben askerdeyken meşhur olduydu. 7/24 çaliyodu her yerde. Er ve erbaş gazinosu da denilen yemekhanemize ne zaman girsem bu çalıyo TV’de. Duşa giriyorum, duştaki 2-3 kişi hep bir ağızdan bunu söylüyor; ben de katılıyorum aralarına. =) Şimdi o şarkıyı ne zaman duysam, varlığımın bir kısmı Nevşehir’e doğru çekiliyor sanki. Böyle bir an dokunuyorum Nevşehir’e. Soyuttan somuta doğru kayıyor gerçekliği. Kahvaltı edilen yemekhanenin kokusu, görüntüsü geliyor, o ekmek ve peynirin tadı ağzımda… Metal bardaktaki çayın sıcaklığı… Beynin nesneler, duygular ve olaylar arasında kurduğu bağlar o kadar güçlü ve somut oluyor ki bazen, neredeyse geçmişe kısa bir yolculuk yapmanıza izin veriyor…
Ne kapaklar gördüm, içlerinde kitap yok...
Robinhood kleptomanyağın tekiydi bence. Kılıfı da uydurmuş: Zenginden alıp, fakire veriyorum. Oooohh! Çok yaşa padişahım! (Bu arada hazır bu coğrafyadayken gidip şu Sherwood Ormanı'nı bi gidip göreyim diyorum...)
Ne kitaplar gördüm, içlerinde bi bok yok...
Ya bu Lost ne ayak?! Salak olduk iyice?! Dizi “fake” den geçilmiyor arkadaş! Sürekli ters köşeye yatıyoruz! Kime, neye inanacağımı şaşırdım! Ben'e inanasım var ama o pörtlek gözleri gördükçe yok diyorum, saçmalama!.. Jack'e de iyice bi gıcık kaptım zaten! Bu kadar inatçı olunmaz ki! Sayid'e biraz daha sempatik bakıyorum ama. Sonuçta coğrafyalarımız da yakın az biraz, belki ondan...
Hollanda da Rusya'ya elendi! Oha diyorum! Aslanlar gibi oynuyordu herifler, nazar değdirdim galiba. Kupayı alırlar diyordum. 2 sürpriz, Türkiye ve Rusya yarı finalde! Güzel turnuva oluyor. Kaçırmamak lazım.
Saygı, sevgi...
21.06.2008 / 23:52 / cumartesi / oda / antika masam / kucak üstü
/ winamp – southcast radio – ambient chill
/ sushi club – takoyaki (octopus ball)
/ eviant şişesinde su – cup cake
resim: türkiye 89:59 - fab
2 comments:
kuzen rusya finale çıkar gibi de biz elendik yau :(
oysa ki ne güzel oynamı$tık ne güzel başlamı$tık..
resmen eze eze elendik..
istatistikleri veriym:
skor:3-2
$ut:9-20
kaleyi bulan $ut:3-11
(dikkatinizi çekti mi? 3 kaleyi bulan $ut?)
korner:2-8
faul:14-15
ofsayt:0-1
topla oynama: 46%-54%
yanlı$ anla$ılma olmasın diye belirtiym soldakiler almanyanın sagdakiler bizim istatistiklerimiz..
helal olsun bizimkilere..
ders verdiler resmen..
"futbol böyle oynanır!" dediler..
ayrıca massimo busacca'yı da burdan kınıyorum..
son olarak da Lineker'in bir sözüyle yorumumu noktalıyorum..
"Futbol 22 kişinin 90 dakika boyunca bir topun peşinde koştuğu ve her zaman Almanların kazandığı bir oyundur."
ya aslında bu da bişidir be baranım. bilirsin türklerin maçlardan sonra klasik yorumu: "yenildik ama ezilmedik" di. sonuca bakınca gene yenildik ama bu sefer bol keseden "ezilmedik" demiyoruz. ingilizler bile "nasıl oynadınız öyle?" diye soruyor, brezilya lı arkadaşım "türkler fena değilmiş" diyor...
Post a Comment