Monday, 26 November 2007

Beyaz Melek – Önyargı’nın Sırası Değil!..

Ben hayatımda böyle ters köşeye yatmadım. Böyle şaşırmadım.

Mahsun Kırmızıgül. Bildiğimiz Mahsun Kırmızıgül işte. Ama öyle değil. Öyle pek de bildiğiniz gibi değil yani. “Yıkılmadım Ayaktayım!” ya da “Bebeğim Benim!” değil. Bunları bekleyerek gittim Beyaz Melek’e. Ön yargının ne kötü, ne çirkin ama bünyeye ne tatlı bişi olduğunu gördüm.

Kime sorsan “Ön yargı kötü bişidir! Kitabı kabına göre almamak lazımdır! Ön yargı, insanın, kendine yakışmayanı giymemesidir! Bıdı bıdı bıdı!” gibi bir sürü kalıp cümleyle dikilir karşına. Gene de ön yargı tatlı gelir bünyeye. Bilinçaltımızın önüne dizilmiş, dizi dizi filtreler, bizi gerçekleri olduğu gibi görmekten alıkoyar. Kültürel baskılar, tabular, arkadaş çevrenizdeki genel görüşler oluşturur bu filtreleri ve kaynağından olduğu gibi çıkıp gelen veriler bu filtrelerden geçerken başkalaşır. Çoğu zaman da giremez içeri. Bu nedir? Bu, “ön yargı” denen şeyin mekanizmasıdır.

Şöyle ki: Sen rock müzik sevmektesindir. Rock müziğin TV’deki adresi Dream TV’dir. TV’de bir de Kral TV vardır. Kral TV kırodur. (Çoğunlukla da öyledir.) Mahsun Kırmızıgül de türkü söyler. Türkü kültürümüzle alakalı olduğu için benim bünyede aslen sevilir ancak genelde hitap ettiği kitleye bakılaraktan yüz çevrilir. Ehh alınacak, gücenecek bişi yok, varoş kesimle pek uyuşmamaktayızdır. Onlar kendi halinde, biz kendi halinde yaşamaktayızdır. E Mahsun da gider Kral TV’de klip yayınlar. Sonuç nedir? Biz Mahsun’a dönüp bakmayız.

Sonra n’olur? Türkücü kimliği kesin ve kati olduğu halde dinlemediğin adam “Senaryo yazdım, film yönettim, yetmedi başrolünde oynadım!” der. Ehh zaten bende bir üst paragrafta belirttiğim bir sürü filtre var bu adamla ilgili. Geçemez filtrelerden.

Sonra ablamlar bu filme gitmek ister. Beni de çağırır. Ben de beleş sinemayı kaçırmam. Ama öncesinde evde annemle mercimek çorbalarımızı kaşıklarken “Başka film yok muymuş gidecek?” diye söylenmeyi de ihmal etmem. Kalkar yarım saat sonra ki filme de yetişirim Atlas Sineması’nda.

İlk 5 dakikasını kaçırarak yetişiriz filme anneyle. Beyaz perdenin karşısındaki ilk dakikalarda bile surattaki ve bünyedeki “Bakalım n’apmış bu terez?” ön yargısı değişmez.

Ancak sadece birkaç dakika sürer. Film ilerlemeye başladıkça “Ulan? Ulan?! Kaptırıyorum kendimi ulan! Aha gözyaşı bu! Ağlattı ulan herif!” şeklinde değişmeye başlar görüşler. O gözyaşı, gözünün önündeki filtreleri önüne katıp, yanaktan aşağı sürükler. Kurtulduğun ön yargıların hafifliğiyle filme kaptırırsın kendini. 2 saatlik film bittiğinde sen hala izlemek istemektesindir.

Mahsun Kırmızıgül, harika bir konu yakalamış, yetinmemiş bunu senaryolaştırmış, üstüne bunu yönetmiş ve bir de kendine çok uygun bir rol bularak hakkıyla oynamış. Biz anca utancımızla “Helal olsun!” diyebiliyoruz…

Türkiye’deki huzurevlerini, içerideki hüznü, acıyı, yaşlılara yapılan işkenceyi göstermiş. Ardından da doğuda bunun böyle olmadığını, anne babaya saygıyı, sevgiyi göstermiş. Biz kendimizle övünüp duran batılıların ne derece yozlaştığını göstermiş.

Filmin bir yerinde kadın karakterlerden biri “Analar, babalar küçücük evlerine, küçücük yüreklerine, onlarca torun çocuk sığdırırken, evlatlar koca koca apartman dairelerine, villalarının bir köşesine yaşlı ana babalarını sığdıramadılar. İşte bu yüzden var bu huzurevleri.” şeklinde bir açıklamada bulunuyor; doğudan babası için gelmiş ve daha önce hiç huzur evi görmemiş olan şaşkınlık içindeki Reşat’a. (Bunun üstüne bişi denmez…)

Hikayeyi daha fazla anlatmanın alemi yok. Gidin izleyin işte. Ama benim bahsetmem gereken birkaç nokta daha var.

Mahsun belli ki bu işe girişmeden önce çok çalışmış. Boş bir temel üzerine gitmemiş, alt yapıyı sağlamlaştırmış. Sinema dilini anlamış. Kurguda hata yapmamış. Hikayenin gerçekçiliği ve masalsılığı arasında dengeyi çok düzgün kurmuş. Oyuncu seçiminde harikalar yaratmış. (Yıldız Kenter ve Erol Günaydın, Türkiye’nin en melek yüzlü insanlarıdır kanımca. Bir de rahmetli Adile Naşit. Birkaç nadide isim daha geliyor aslında aklıma…) Ve son olarak da harika resimler sığdırmış filmin içine. Tuz Gölü ve Diyarbakır’da cirit oyunları oynanan sahne bunların başında gelir. Mükemmel manzaralar, çok güzel açılar vardı. Mahsun doğunun temsilcisi olarak, elindeki malzemeyi iyi değerlendirmiş.

Ben filmde hata bulamadım. Sinema yorumcusu falan değilim ama izleyicisiyim kardeşim! Önemli olan benim zevkimi tatmin etmek değil mi? Ben filmde hata bulamadım. Bulmak da istemiyorum. Zira çok duygusal, içinizde bir şeyleri harekete geçiren bir film izledim. Ben film arasında annemi öpüp sarılma ihtiyacı hissettim. “Biz sizi asla bırakmayız!” demek istedim. Anlayın işte…

Ben ön yargılı davrandığım için Mahsun Kırmızıgül’den özür dilemek istiyorum. Ne yaparsak yapalım, daha gözümüzün önünde binlerce filtre var. Temizleyip atamayacağız hepsini ama Mahsun kendine ait olanları silip süpürdü bu filmle. Bundan sonra biri gelip bana “Mahsun film çekmiş abi!” dediğinde tek diyebileceğim “Doğrudur abi!” olur. Mahsun Kırmızıgül’ü, Sarp Apak’ı, Yıldız Kenter’i, Erol Günaydın’ı, Nejat Uygur’u, özellikle Arif Erkin'i ve tüm ekibi tebrik ediyorum.

Filmin sonunda Türkiye’de yüzlerce huzurevi olduğu ve bunların %80’inin batıda olduğu; doğudaki huzurevlerinin barındıracak yaşlı insan bulamadıklarından dolayı kapandıkları hakkında bir yazı var. Mahsun Kırmızıgül, gerçekten de huzurevi denen kavramı ilk olarak İstanbul’a geldiğinde öğrenmiş. Burada çok önemli bir nokta var!..

Filmden sonra eve geldik. Açtık televizyonu. Ana?! Ata Demirer’in Hacı Yatmaz programında konuk, Beyaz Melek ekibi! Mahsun’a şöyle bir baktım. Bayağı düzgün, başarılı bir adam. Gözümdeki filtreler sökülüp alınınca nasıl rahatladım, nasıl hafifledim anlatamam.

Size de tavsiyem, gözünüzün önündekine iyi bakmanız. Gördüğünüzü sandığınız her şeyi, tam manasıyla görmüyor olabilirsiniz…

Tüm anne ve babaların ellerinden öpüyorum;
fab

26.11.2007 / 16:32 / ev / bilgisayar
/ paramore – fences
/ tabakta ala turca ofis 3-5 / fincanda çay, süt, bal, tarçın

resim 1: www.beyazmelek.com

resim 2: fab

13 comments:

Unknown said...

önyargılarımız aynı...umarım bende filmi seyrettikten sonra bunları yazabilecek duygulara sahip olabilirim. Ağzına sağlık.! aslında yazını okuduktan sonra filme gitme arzum arttı. önyargılarımı kırmaya başladın diyelim!..sevgiler

Anonymous said...

en kısa zamanda filmi izleyip gercek yorumumu o zaman yapıcam..
yalnız "ya$amın kıyısında" filmine gittigimde fragmanını gördügümüzde bile derinden etkilemi$ti bizi..
en kısa zamanda "gercek yorum"umla kar$ınızda olmak umuduyla, eline saglık kuzen diyorum =)

fab said...

Dediğim gibi, filmi kesinlikle tavsiye ediyorum.

Önemli olan şu. Önyargılarımızı kaldırıp, önümüze bakabilmek. Ondan sonra filmi beğenirsiniz, beğenmezsiniz, ayrı konu.

En azından filmi film olarak değerlendirmiş oluruz. "Türkücünün filmi" olarak değil. Doğrusu da bu. =)

Anonymous said...

wala yorum güzel sanırım herkesın ortak kararı fılmde güzel benım gıtmeyı gecıktırme sebebım aglamak ıstemıyorum cünkü sulugözüm dayanamam bılırım:) gölo

ugurmistacoglu said...

Fatih, Beyaz Melek yazın çok çok güzel.
Genel bakış güzel, detay güzel, espri gayet dozunda, Özeleştiri süper,
Farkındalık çok çok güzel... Ben sadece filtrelere takıldım :-)
Filtreler bize gelen bilgiyi silme,bozma,genelleme yoluyla bozmamıza neden olur.
Hiç kimse bir bilgiyi bir başkasının o bilgiyi kaydettiği gibi kaydedemez.
Vee filtrelerin asıl görevi her an milyonlarca gereksiz verinin beynimize girmesine engel olmasıdır.
Ön yargıya benim yorumumsa; kişinin aynı konu hakkında tekrar düşünmemesidir.
Bir çeşit zihin tembelliği veya virüs gibidir.
Ünlü bir düşünüre sormuşlar "şu dünyada en çok kimi seversin?" diye.
Adam "ben en çok terzimi severim" demiş.
"Neden?" diye sormuşlar merakla.
"Çok basit" demiş adam "çünkü ben her ona gidişimde benim ölçümü tekrar alır" demiş :-)

Son olarak Mahsun'un seni bu kadar şaşırtabilmesi ile ilgili bir şey söyleyeyim.
HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR.

Uğur Mıstaçoğlu

fab said...

Ben aslında yazının sonuna bir notla belirtmeliydim. Bir üstteki yorumun sahibi Uğur MISTAÇOĞLU, yani amcam, benim bu filtreler teoremimi kurmamı sağlayan bilgileri zamanında bana veren kişinin ta kendisidir. =) Zamanında benimle paylaştığı NLP bilgileridir benim böyle ahkam kesmemi sağlayan. Yani o ne diyorsa doğrudur akıl hocam olarak.

Zaten bir fikir ayrılığına düşmemişiz kanımca. Ben gözümüzün önünde milyonlarca filtre olduğundan ve bunların bazılarının bizim "ikinci kez düşünmemize" gerek olmadığı fikrini bize vererek bilginin içeriye sızmasına izin vermediğini ve bu yolla da kişilerin ön yargılı davranabildiğini söyledim. Burada bahsettiğim filtre "ben türkü dinlemiyorum, bu adam türkücü, o zaman bu adamı içeri alma" filtresi.

Diğer milyonlarca filtreden elbette yararlı olanlar da var. Gereksiz bilgiyi ayıklamaları gibi...

Uğur Mıstaçoğlu'na güzel yorumu ve ayrıca bana kattıkları için çok teşekkürler;
fab

Anonymous said...

Kankacim yazin cok gusel olmus, ailenin onemini anlamak ve degerlerimize sahip cikmak cok onemli. Filmi suan izleme sansımız olmadıgı icin yorum yapamiyorum filim hakkında ama sen benim aile degerlerimi bilirsin. Sende artik süt içmeyi bırak. Ne dediğimi anlamışsındır sen.

Seco

ESRA ÇAKIR said...

Bizim beynimizdeki şu önyargıları oluşturan şeylerde bu insanların geçmişteki üretimleri değil mi?
Bence hata şurda biz yapılan ve üretilen herşeye olduğumuz yerden yalnızca arkamızı dönerek bakıyoruz YAKLAŞMAYI DENEMİYORUZ!!!
aslolan önünü görebilmek değilmi...
şimdi bunca güzel sosyal mesajdan sonra filmi izlememek ayıp olur:)

ESRA ÇAKIR said...
This comment has been removed by the author.
Anonymous said...

filmi izlemek bugun nasip oldu..
benim gibi "filmden aglamaz" bi insanı bile aglattı.. hem de kac kere.. hem de öyle acındırarak zorlama bi $ekilde falan degil.. duygular o kadar güzel verilmi$ ki..
oyuncular o kadar güzel oynamı$ ki.. bazı mesajlar o kadar güzel verilmi$ ki.. "bizim bildigimiz" mahsun kırmızıgül'den bunlar çıkmazdı.. ama mahsun kırmızıgül'ün , bizim bilmedigimiz o kadar derin, o kadar duyarlı yanları varmı$ ve o bunları yansıtmayı o kadar iyi ba$armı$ ki ayakta alkı$lamamak elde degil..

karma$ık cümlelerimin kusuruna bakmayın filmin etkisindeyim..
ayrıca eve geldigimden beri anneme onu ne kadar sevdigimi söyleyip duruyorum..

ve hala yazıyorum..

biri beni durdursun!

fab said...

İlk defa bi yazım iyi bi amaca hizmet etti gibi hissettim. Ehehehehe. =))

ESRA ÇAKIR said...

Evet yazın iyi bir amaca hizmet etti.en azından yazın sayesinde türk sinemasına katkıda bulunduk:)avşar sinemasında 200 kişilik salon kapattık film seçimi bana aitti:)öğrencilerden mahsun u duyunca HOCAAMMM YAPMAYINN!!tepkileri yükseldi..
filme girmeden önce açıkçası bende de tedirginlik vardı.(yazın ve yorumun ne kadar övgü dolu olsada...)afişleri inceledim biraz,birazda gitmeden önce google dan eleştirileri okudum.eleştiriler ne kadar olumluda olsa yine de tedirginlik var tabi...sonuçta 200 kişi izleyecek:)
ama film çıkışı açıkcası öğrencilerin ne düşündüğü umrumda değildi ve içimden geçen ses arka kalabalıktan yükseldi 'HELAL OLSUN ADAMA':))

Anonymous said...

pekii söyle bakalim neden beyaz melek demisler adina?? yorumunu merak ederim yani..bhr :´) yanaga gamze koydum tanirsin artik hangi bhr :´)

Related Posts with Thumbnails