Friday 30 November 2007

Akla Düşen Düşünceler No: 20071130 (Transfer)


  • Transfer, genellikle şirketlerin düzenlediği toplantı ve konferanslar için, özellikle yurtdışından gelen misafirleri hava alanında karşılayıp, otellerine ulaştırma işidir…
  • Geçen gün bi transfer işi için hava alanına gittim. 6 tane doktor bekliyorum. Alıp otellerine götüreceğim. Uçak gecikti. Bekle bekle gelen yok. Gelecek doktorlar da Fas’lı. İsimler Arapça falan gibi. Bi an dedim ki, Dr. Mohinder Suresh gelse, “Sende çok acayip yetenek var, ta Nivyork’tan hissettik!” dese. “Dünyanın kaderi senin elinde, ‘seyf dı çiirlidır, seyf dı vörld’” dese. Ben de “O geçen sezon diil miydi abi?” desem. G.t olsa herif orda. Ağlayarak uzaklaşsa… (Bi bok annamadınız di mi? Anlamazsınız tabi! Canavar gibi dizi yapmış adamlar. Oturun izleyin! Bkz. Heroes.)
  • Bu havaalanlarına girerken kemer çıkarma olayı da çok acayip. İksreye yaklaşırken özellikle erkekler hep birlikte kemerlere sarılıyo paldır küldür. Sanki güvenliğin ırzına geçeceğiz! Çok tiksinç! (Tiksinç diye bi kelime var mı ya?) Ayrıca içeri girince sıradaki diğer erkeklerle birlikte kemerleri bağlamak hepsinden beter. Tuvalet önünde kız arkadaşı beklemek gibi bişi bu. Herkes yapıyo ama yapmıyomuş gibi davranıyo…
  • Sonra Dr. Suresh geri gelse. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle “Olum bak Vallahi yalanım yok. Hadi Pitır falan herkes seni bekliyo. Rezil etme beni. Zaten başıma ne geldiyse şu babam yüzünden geldi .mına koyim!” dese. Kıramasam ben de, atlasak uçağa, hayatım bi gecede değişse… (Bkz. Heroes. Hala bakmadınız mı? E hadi!)
  • Geçen yine transferden dönüyorum. Araç sahilden gidiyordu. İndim Samatya’da, yüriyim dedim. Saat daha 09:00 zaten. Sabah’ın 06:35’inde 2 tane transfer yapmışım, akşama kadar işim kalmamış. Hem biraz deniz havası alırım Samatya’dan (Özom’la foto çektiydik burada da…), hem de yürüyüş iyi gelir dedim. Transferden geldiğim için de üstümde siyah takım, beyaz gömlek, mor ince kravatım, ayakta kunduralar, elde transfer dosyam ve tabelam, sırtımda da jansıport tipi siyah çanta… Bildiğin liseli işte! =D Elde dosya falan yürüyorum böyle. Ortalık yeni hareketleniyo, dükkanlar açılıyo falan. Sanki okula gitmişim de ilk dersten sonra “Hoca yok.” diip eve göndermişler bizi. Dünyanın en güzel şeylerindendir zaten o. Sıkıcı bi okul gününe kendini hazırlamışken birden serbest kalıvermek. (Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş.) Güne de erken başlamışsın. Saat daha 09:00! Tatil olsa ayı gibi uyursun öğlene kadar. Şimdi koca bi gün var önünde! Eve geliceksin erkenden, ev senin. Açarsın tiviyi, kompüteri, oohhh! (Ben lisedeyken kompüterim falan yoktu tabi…) Aynen bu hisler içerisinde yürüyorum işte yolda, liseli gibi. (liselim=)) Ama daha geniş omuzlu, daha yakışıklı, daha havalı, sivilcesiz, top sakallı: Süper liseli yani! =D Böyle birden hava da açtı, Güneş parlıyo falan. Dedim ki “Vay bee! Hayat güzel bişi lan!..”
  • Peki ya benim, hava alanındaki bir transferci çocuğun tuttuğu “Turkish Chess Federation” tabelasına “Peynirin de federasyonu mu olurmuş olum?” diye yorum yapmam ve hemen sonra üstüme kocaman bi örs düşmesi?..
  • Uzun süre boyunca hiç bişi yapmaksızın ayakta beklemek, kesinlikle insan iradesini en çok zorlayan şeylerden biri. Tam bir irade savaşı! İçinizde “YETEEER!” diye çınlayan ayaklarınızın feryadı, küçücük dilenci çocuklardan daha çok parçalar içinizi. 2 ayaklıya evrimleşen tek tür homo erectus’un torunları olabiliriz ama buna hazır değiliz. İnsanlık ayakta dikilmeye hazır değil!.. (2,5 saat hava alanında ayakta bekledikten sonra akla düşen bi düşünce işte...)

  • Hava alanında (otobüs garında da olur ama hava alanında herkesin tek bir kapıdan çıkıyor olması, durumu daha heyecanlı yapıyor), askerden dönen oğlunu karşılayan aile ve ailesine kavuşan çocuk tablosu, en hüzünlü şeyler arasında hiç zorlanmadan zirveye oynar.
  • Yanımdaki teyzenin, dış hatlar çıkış kapısına “dünyaya açılan kapı” demesi…
  • 3 günlük hava alanı macerasının 2 gününde İbrahim Kutluay, Erkan Can, Nejat İşler, Tuba Büyüküstün, Cem Yılmaz, Rıza Sönmez gördüm.
  • Küçük çocuk, iç hatlar çıkış kapısındaki babasına doğru koşmaya başlar. Halen kapının içerisinde olan baba kollarını açmış çocuğunu beklerken bir anda otomatik kapı kapanır ve çocuk cama yapışır, oturur kıçının üstüne! Yaaa! Hemen mutlu sonla bitcek, “ayyy ne duygusaaal!” falan dicem sandınız di mi? Yok öyle! Öğrensin çocuk şimdiden. Hayat toz pembe diil! İnsan öyle her istediğine ulaşamıyor şu kahpe hayatta…
  • İşte beklemek, ayakta beklemek insanı böyle düşüncelere gark ediyor. Saygılarımla...
02.12.2007 / 00:01 / pazar / ev / bilgisayar
/ the clash – charlie don’t surf

resim 1: fab
resim 2: fab

5 comments:

Anonymous said...

cok eglendim bu seferki daha güzel olmu$ =)
kicustu oturan cocuk ve peynir federasyon süper özellikle =D

fab said...

daha neler var da, uzun oluyo dediniz diye kategori yaptım, kısalttım. kalanlar bir sonraki "akla düşen düşünceler" olcak artık. =))

Anonymous said...

Canım benim, böyle çok uzatmadan yazınca çok daha keyifli okuyuverdim, ne zaman bitecek die düşünmeden :)
bu arada allah esegini kaybettirip buldururmus çok hoşime gitti =))

fab said...

Millet olarak okumuyoruz arkadaş. Okumayı sevmiyoruz. N'olcak böyle? Eğitim şart! =PP

Anonymous said...

bende çok beyendim elinize saalık efendim =) seyv dı çiirlidır seyv dı wörld deyarıldım ayrcana.o mohinder ne helal adamdı yannız.ben hala daha yeni sezona baabilmiş deilim ehe.ayrıca yazıların uzun yada kısa olmasına dair bi şikayetim olmadıını herzaman keyifle okuyabildiimi belirtmek isterimki yorumlarımda zaten seninkiler kadar oluo (A)

Related Posts with Thumbnails