Sunday, 22 June 2008

Akla Düşen Düşünceler No: 20080621 (Türkiye 89:59)

Dün gece aklıma düştü: Bu Türkler adam olmaz! İlla kalp krizi geçirtecekler insana! Ne bekliyosun son saniyeyi?! At şu golü erkenden!

Bisiklet turu yaptık geçende burada, yan komşumla! 8-10 mil gitmişiz, genişçe bi daire yapıp geri geldik. Düz yol yok bu coğrafyada: Tepe-vadi-tepe-vadi... Bazı yokuşlar öldürdü anlayacağınız ama inişler de bir o kadar muhteşem! Vızır vızır araba olmadığı için, taşrada olsak da tüm yollar düzgün olduğu için ve tüm çevre yemyeşil olduğu için daha da bir keyifli olduğunu farkettim bisiklete binmenin. Keşke kendi bisikletim burada olsaydı da, o da göreydi buraları. Pek severdi...

Ama bizim de genelde son 15 dakka gaza gelmek gibi bir durumumuz var. 3 maçtır son dakikada turnuvaya geri dönüyoruz! “Battal Gazi Sendromu!” Tokadı yiyolar, yiyolar; sonra "yeminimi bozdum uleyn!" edasıyla var güçle saldırıyolar. Teknik midir, taktik midir, anlamadım gitti. Bi de hep o son dakikalarda "kaybedicek bişii olmayan adam" moduna düşüyoruz, alıyoruz maçı. Örnek: 2002 dünya kupası. rezil olduk falan derken son anda gruptan çıkıp 3. geldik. Şu anda da ilk 4 içindeyiz kafadan! TEBRİKLER TÜRKİYE!

Bisiklet turu yaparken aklıma düştü: İlk bisiklet aldığım zamanlar. Benim ilk iki tekerlekli bisikletim ben lisedeyken geldi bana. Anca ikna etmiştim babamı ama sonunda almıştı canım benim! Hatırlıyorum, o dönem dağ bisikletlerinin patlama yaptığı dönemdi. BMX devri kapanıyor, ayakları yere yetişemediği halde kocaman bisikletlere binen çocuklarla yeni bir dönem açılıyordu. Daha küçükken de vardı bu çocuklardan. Benim yarım kadar ama dev gibi bi bisiklete biniyor. Hep tırsmışımdır o çocuk tipinden.
Neyse yeni dağ bisikleti dönemiyle vites de hayatımıza giriyordu iyicene. 18 vitesli bisikletler pek havalıydı. Herkes de onlardan aldı. Sonra 21 vitesler geldi. Çok fiyakalı bi olaydı. Halbuki arka tekerlekte 1 çark fazla, hepsi bu! Zaten şehrin göbeğinde yaşiyoruz. Yarışa mı katılıyon, dağ tepe mi aşıyon? Hepimiz 6-12 arası 3-5 viteste takılıyoruz. 21. viteste gidecek hıza nerede ulaşcan? Çocuk olmak komik şey. Olmayacak şeylere, olmayacak anlamlar... (Benimki de 21 vitesti ayrıca! Shimano!)

Askerde, lakabı “eşek ziken” olan bi üst devre, uzun dönem asker vardı, Kayserili. Muhabereye bakardı, telsiz odasından pek çıkamazdı gündüzleri. İşin kötü yanı, lakabın çıkışı gerçek bir olaya dayanıyormuş… Bre deyyus! Madem bi bok yedin köyünde, şeytana uydun, nasıl gelip anlatıyon bi de askerde?!

Bir de bu 21 viteslerin üzerine koldan vitesliler geldiydi. Görünürde vites yok, direksiyonun bi parçası gibi. Tuttuğun yerden ileri geri döndürerek attırıyodun vitesi, motorsiklette gaz vermek gibi. En prestijli olaydı. Çok kişi alamadı onlardan. Çok çocuk telef oldu bunlar yüzünden. Harika bişidi... Adiler!! Koldan vitesli...

Muhabere, teknik iletişim, bilgi aktarımı manasına gelen Arapça kökenli bi kelime. Askeriyedeki bölümlerden de birisi. Muhabereye verilen asker telsiz odasında iletişimi sağlar özetle. Ancak bu kelime dikkat ettiyseniz “muharebe” kelimesine çok benzer ki, muharebe, savaş anlamına gelmektedir. Askerde, biz kısa dönem 24 üniversite mezunu adam, hepimiz giderken doldurduğumuz formda muhabereyi, muharebe zannettiğimiz için işaretlememişiz. Sanıyoruz onu işaretlersek savaşa göndercekler. Aslında telsiz odasında çay, kahve, gazete takılıyosun mis gibi! =D

Amcamlarda geçen garip bir diyalog:

- İtalyadan 10 tane şehir söyle.
- Kolay! Roma, Milano, Lazio…
- Hop hop! Futbol takımları yok!..

Ardından:

- Venedikin niye futbol takımı yok?
- Suda oynayamıyorlarmış

Devam ediyor. Kuzen Baran buzdolabının kapısını açıyor ve:

- Dolaptan Archers şişesini çıkardım. Bitirip içine su doldurmuşlar. Kokladım, hayal kırıklığı kokuyordu…

Bitti. Ne içtiysek artık o gece?…

Grup 84ün ölürüm hasretinle adlı parçası var ya? O parça ben askerdeyken meşhur olduydu. 7/24 çaliyodu her yerde. Er ve erbaş gazinosu da denilen yemekhanemize ne zaman girsem bu çalıyo TVde. Duşa giriyorum, duştaki 2-3 kişi hep bir ağızdan bunu söylüyor; ben de katılıyorum aralarına. =) Şimdi o şarkıyı ne zaman duysam, varlığımın bir kısmı Nevşehire doğru çekiliyor sanki. Böyle bir an dokunuyorum Nevşehire. Soyuttan somuta doğru kayıyor gerçekliği. Kahvaltı edilen yemekhanenin kokusu, görüntüsü geliyor, o ekmek ve peynirin tadı ağzımda Metal bardaktaki çayın sıcaklığı… Beynin nesneler, duygular ve olaylar arasında kurduğu bağlar o kadar güçlü ve somut oluyor ki bazen, neredeyse geçmişe kısa bir yolculuk yapmanıza izin veriyor

Ne kapaklar gördüm, içlerinde kitap yok...

Robinhood kleptomanyağın tekiydi bence. Kılıfı da uydurmuş: Zenginden alıp, fakire veriyorum. Oooohh! Çok yaşa padişahım! (Bu arada hazır bu coğrafyadayken gidip şu Sherwood Ormanı'nı bi gidip göreyim diyorum...)

Ne kitaplar gördüm, içlerinde bi bok yok...

Ya bu Lost ne ayak?! Salak olduk iyice?! Dizi “fake” den geçilmiyor arkadaş! Sürekli ters köşeye yatıyoruz! Kime, neye inanacağımı şaşırdım! Ben'e inanasım var ama o pörtlek gözleri gördükçe yok diyorum, saçmalama!.. Jack'e de iyice bi gıcık kaptım zaten! Bu kadar inatçı olunmaz ki! Sayid'e biraz daha sempatik bakıyorum ama. Sonuçta coğrafyalarımız da yakın az biraz, belki ondan...

Hollanda da Rusya'ya elendi! Oha diyorum! Aslanlar gibi oynuyordu herifler, nazar değdirdim galiba. Kupayı alırlar diyordum. 2 sürpriz, Türkiye ve Rusya yarı finalde! Güzel turnuva oluyor. Kaçırmamak lazım.

Ya şimdi Rusya da sürpriz yaptı ya? Euro 2008'e bir Türkiye - Rusya finali çok yakışıklı olur be! Avrupa'da yeni düzen! =)

Saygı, sevgi...

21.06.2008 / 23:52 / cumartesi / oda / antika masam / kucak üstü
/ winamp – southcast radio – ambient chill
/ sushi club – takoyaki (octopus ball)
/ eviant şişesinde su – cup cake

resim: türkiye 89:59 - fab

Monday, 16 June 2008

Tebrikler: ANNE OLDUNUZ!

Anne oldum ben! Valla bak!..

Hiç de haberim olmadı. Bi baktım, anneyim! Belirtilerin çoğu mevcut…

...

“Anne olmak”, fizyolojik anlamını çoktan aşmış ayrı bir kavram. Anne dediğin şey, bir çeşit süper kahraman gibi bişi zaten. Süper kahramanları nasıl biliriz? (İyi biliriiiiiiz! Aman çok komik!)

Süper kahramanların, olamayacak işleri yapabilmek için özel güçleri vardır. Kimisi uçar, kimisi zamanı durdurur, kimisi ateşe dayanıklıdır, kimisi çok güçlüdür… Diğerleri (normal insanlar) bu görevleri başarmaktan çok uzakken onlar kolayca yapıverirler. Ayrıca süper kahramanlar sorumluluk sahibidir. O sorumluluğu almayı kabul ettikleri için kahramandır aslında onlar. (Örümcek adamımız Peter Parker’ın amcası ne demişti ona ölmeden önce: Büyük güç, büyük sorumluluk getirir…) Son olarak süper kahramanlar alçak gönüllüdür. Onlar bu güçlere zaten sahiptir ve bunları iyilik için kullanıyorlardır. Kim olsa aynısını yapacaktır. Bunda büyütülecek bişi yoktur.

Anne dediğin de aynen böyle bir süper kahraman. Artık bi şekilde o şekil değişiminden sonra nasıl oluyorsa bazı güçler vücutta bitiveriyor. Gündelik hayatın süper kahramanları onlar!

Mesela:

- Çalışkanlar: Düşünün annenizi. Siz yemekten sonra öyle ayı gibi sofradan kalkıp giderken onlar önce sizin yemeğinizi bitirmenizi bekliyorlar. Sonra bulaşıkları hallediyor, masayı temizliyor, tezgahı topluyor, artan yemekleri dolaba kaldırıyorlar. Lavaboyu temizleyip bırakıyor, çöpü çıkarıyor, öyle mutfaktan çıkıyorlar…

- Düşünceliler: Hiç bir noktayı atlamıyorlar. Her gün ne yemek yapsam da çocukları doyursam diye kafa patlatıyorlar. Doktor randevunuzu, tenis yada gitar kursunuzu, okuldaki müsamerenizi unutmuyorlar. Sabahları hergün zamanında kalkıyor, sizi okula yetiştiriyorlar. Kıyafetleriniz temiz mi değil mi diye bakıyorlar, yıkıyorlar, katlıyorlar, dolabınıza koyuyorlar.

- Güçlüler: Çok acaip kaslarında çok gizli güçler saklıyorlar. Belki siz net olarak annenizden daha fazla ağırlık kaldırabiliyor gibi gözüküyorsunuz ama pazara giden anneniz 4 kilo patates, 3 kilo elma, 2’şer kilo portakal ve mandalina, 4-5 ayrı torbada karnıbahar, patlıcan, kabak, domates ve soğanı 2 saat boyunca taşıyabiliyor. Torba ellerini kesmiyor, yoruldum diye de söylenmiyorlar. Sadece bu kadar da değil! Eve geldiğinizde pat diye salondaki koca koca koltukların yer değiştirdiğini, televizyonun sehpasıyla birlikte öbür köşeye taşındığını görürsünüz. Peki hiç katılaşana kadar yumurtanın beyazını çırptınız mı? O zaman anlarız ne kadar güçlü olduğunuzu…

- İkiden fazla el ve kola sahipler: Sizi okuldan almaya geldiklerinde verdiğiniz çantanızı, montunuzu, önlüğünüzü, futbol topunu, öğretmeninizin teslim ettiği bitki deneyini, gelirken aldığı bir kaç poşet meyve-sebzeyi ve kendi çantalarını her nasılsa taşıyabiliyorlar! Çok acaipler!..

- X-ray ışınlı gözlere sahipler: Duvarların olmasa bile yastıkların, kenara attırılmış pantalonun, koltuğun, perdenin arkasını görebiliyorlar. Bir türlü bulamadığınız ve onun yüzünden geç kaldığınız güneş gözlüğünü sizin odanızda, sizin yastığınızın altında hiç aramadan bulabiliyorlar. Kaybolan anahtarlarınızın yerini sanki onlar kaldırmışçasına “aynanın önündeki mavi makyaj kutusunun arkasında” diye söyleyiveriyorlar. Kaybolan uzaktan kumandaları bulmak konusundaki becerilerini hiç söylemiyorum bile…

- Ultra süper sonik kulaklar: Anneler herşeyi duyar, herşeyi bilirler...

- Ateşe ve soğuğa dayanıklılar: Tavadaki cozur cozur kızaran köfteleri elle çevirmek mi dersin, kaynayan tencereyi bez kullanmadan alıp kenara koymak mı dersin, yoksa kaynar suda bulaşık yıkamak mı? Annesi tarafından leğende yıkanan oldu mu hiç aranızda küçükken? Su kazanda kaynatılırdı hani? Maşrapayla dökülen su sizi hep yakar ama onların elini asla…


Elbette daha çeşit çeşit özellikleri var. Bunlar en belirginleri. Ayrıca kimliğini gizleyen her süper kahraman gibi onların da yakayı ele verdikleri noktalar var:

- Çocuk: Elbette en belirgin özellik. Yanında bir velet varsa onun anne olduğunu anlayabilirsiniz genellikle…

- Soğan-sarımsak kokusu: Ellerde soğan sarımsak kokusuyla karışık bulaşık deterjanı kokusu. Sürekli yemek yapmaktan ellere sinen bu koku asla gitmez ve tarafımdan “anne kokusu” olarak adlandırılır.

- Sabır ve sevecen davranışlar: Normalde ağzına bi tane patlatacağınız yaramaz veledi sevgiyle eğitmeye çalışıyorsa biri, annedir o!..

- Fedakarlık: Daha ne olsun? Kendi hayatını size vermiş, size yaşatıyo. Onlar da kenardan hayata dahil oluyo sizin müsade ettiğiniz kadar…

- Süper güçler: Ayrıca yukarıda sıraladığımız süper güçlere nail kimseler zaten kendilerini anne olarak açık etmişlerdir…

...

İşte böyle oldu! Ha şimdi ben ukalalık yapıp benim de süper güçlerim var falan mı diyorum? Hayır, yok öyle bişi! Bazı belirtiler bende de belirince empati oluverdi kendiliğinden.

Sadece diyorum ki, bu çok geniş ve çok yüce bir kavram. Gel gelelim neredeyse 4 aydır 6 yaşında bir çocukla yaşıyorum ve ömrü hayatımda annemden en uzak olduğum şu aylarda kendimi anneme hiç bu kadar yakın hissetmemiştim. Hiç bu kadar güçlü bir empati kurmamıştım. Benimle ve ablamla işinin ne kadar zor olduğunu anlamamıştım. En azından benim için ne derece önemli bir görev üstlendiğini anlamamıştım. Hep takdir etmiştim ama görüldüğü üzere gerçekten anlamamışım.

Ha anneleri bu kadar övdüm de babalar da konu mankeni değil elbette. O da ayrı bir olgu, varlığına ihtiyaç duyduğumuz. Her iksininin de ayrı görevleri var icra ettikleri. Ben evin içinde bu kadar eşelendiğim için olacak ki annemle derin bir empati kurdum. Babamın da yeri ayrı. Onu da anlayacağım günler gelecek elbet… =)

Sabahın köründe Max tarafından kayıp uzaktan kumanda için uyandırılıp, kayıp kumandayı elime gelen ilk yastığın altında bulduğumda, sıcak suyun, tavada pişen “pancake”in elimi eskisi kadar yakmadığını gördüğümde, okuldan eve dönerken sürekli eli kolu dolu yürüyenin artık ben olduğumu farkettiğimde ve kaslı gibi görünen kollarım alışveriş torbalarıyla kopma noktasına geldiğinde hep ufak tefek annem geldi gözümün önüne. Bir de o yumurtanın beyazını çırpamadığımda!

Satmışım Spiderman’i, Batman’i, Superman’i! Benim süper kahramanlarım varsa yoksa annemle babam! Herşey için çok teşekkürler benim canlarıma!

Ayrıca bu vesileyle babamın “babalar günü” de kutlu olsun. Annemin de çoook geçmiş anneler günü!

Tebrikler, oğlunuz anne oldu!

Yazıya emeği geçenler:
Annem: Fahriye MISTAÇOĞLU
Babam: Nihat MISTAÇOĞLU
Velet: Maxy Daxy

16.06.2008 / 13:41 / pazartesi
/ mayfield / oda / kucak üstü / yeni antika masam
/elma suyu - su - kuru yemiş
/ robie williams - feel

resim: süper anne - fab
Related Posts with Thumbnails