Geçen gün düşündüm. Arabayla Katrin'i evine bıraktıktan hemen sonra, Katrin'in evine varmadan hemen önce gördüğümüz porsuk ve kedi hakkında. (Yani bizim tahminimiz öyle oldukları yönünde. Arabanın ışıklarıyla karşılaşır karşılaşmaz farklı yönlere kaçıştılar. Gizli bir şeyler çeviriyorlarmış gibi bir halleri vardı. Porsuk hemen çalılıklara dalarken, kedi yolu geçip evlerin olduğu tarafa koştu. Bize aralarında gizli bir ilişki varmış gibi geldi. Yaramaz ev kedisi!..)
Ne düşündüm? Arabayla eve dönerken dedim ki “bir kedi dışarı çıkıp başka yaratıklarla, mesela bir rakunla, bir tilkiyle, bir tavşanla, bir sansarla, hali hazırda sevgilisi olan porsukla yada şanssızsa bir köpekle karşılaşabilir." Böyle bir olasılık mevcut. Kendi zeka düzeyinden başka yaratıklar. (Niye düşünüyorsun arkadaşım sen böyle şeyler?!) Hayvanların kendi cinsleriyle ve diğer canlılarla anlaşabildiğinin kanıtlandığını varsayarsak, çok renkli bir hayatları var. Çeşit çeşit yaratık! Amasya'nın bardağı, biri olmasa biri daha! Köpeklerin kedilere, baykuşların ve kedilerin farelere olduğu şekilde olumsuz sonuçları da var elbette ama ormanda koca bir savaş varmış gibi de değil hani. Bazen biri diğerini yese de gül gibi geçinip gidiyorlar. Darılmaca, gücenmece yok. Anlıyorlar gibi birbirilerini.
- Ya bizim oğlan sizin kayınçoyu yemiş geçen. Gençlik işte! Kusura bakmayın n'olur!
- Ya yok birader olur mu öyle şey? Hayırlısı neyse o olur. Doğanın kanunu böyle. Genç çocuk, yiyecek tabi! Benim kayınço da biraz hızlı koşaydı. Öyle bütün gün ye, ye, ye, sonra kıçını kaldıramazsın işte böyle!
E şimdi bu açıdan bakarsan, tamam, “insan akıl sahibi hayvan” falan ama çok yalnız olmuyor muyuz onlara oranla? Hep insan, hep insan! Ne güzel olurdu yolda değişik canlılar görsek, akl-ı selim sahibi canlılar, barda biraları tokuştursak falan... Renk gelirdi hayatımıza! Ne bileyim, hafızası dillere destan filler kütüphaneci falan olaydı mesela. Üst raflara ulaşması da kolay. Hortumla hooop elinde kitap!
Seks konusunda insan-insan eşleşmesi mükemmel. O konu meclisten dışarı. 2-3 sivri zeka çıkıp da “lafı 'hayvanlı seks serbest bırakılsın'a mı getiriyosun? Ehi ehi!” deyip de densizlenmesin diye değineyim dedim. Bizim zeka düzeyimizde başka canlıların olmasının ne kadar güzel olabileceğini söylüyorum sadece. (Aksi de söz konusu tabii.) Hep demez miyiz “hayvanları anlayabilsek kim bilir neler anlatacaklar!” diye? Hepsinin değişik, yer yer garip ama bazı yönlerde çok faydalı özellikleri var! Depremi bile hissediyorlar arkadaşım!! Tsunami gelecek, ortada hayvan kalmamış! Baharı anlayıp kış uykusundan kalkıyor mesela. Biz sabah saati kurduğumuz halde okula geç kalıyoruz! Biz pusulayla yön bulma, güneşle yön bulma, yıldızlarla yön bulma, yok ağacın yosun tutan tarafıyla yön bulma derken balinalar koca okyanusta yollarını hiç kaybetmeden göç ediyorlar. Daha neler, neler...
İlginç bir nokta da, insan, intihar eğilimi gösterebilen tek hayvan! Bu tek başına oturup düşünmeye yetecek kadar ağır bence...
Her canlı kendi bakış açısına sahip. Biz sadece insanların bakış açısından görebiliyoruz olayları. Çok zenginleştirmez miydi böyle bir seçenek bizi? Hani filmlerde kurtlar tarafından büyütülen çocuk çok mert, cengaver falan oluyor mesela. Bir fark yaratıyor demek ki? Belki o yüzden de içine ediyoruz dünyanın? Görebildiğimiz tek bakış açısı bu ve insan bakış açısı kim ne derse desin bencildir! Hep alır, hep ister! Belki ineğin bakış açısını alabilsek, konuşabilse bize inek, diyecek ki “Az kullan şu elektriği hayvan evladı seni!” (Cümlenin geliş itibariyle devrik oluşu ve inek arkadaşın bizi “hayvan evladı” diye çağırışı da pek bi ironik oldu...) Hani göreceğiz belki o zaman nerede yanlış yapıyoruz. Medeniyet diyoruz, tek dişi kalmış canavar diyoruz, kimsenin canavar falan süklediği yok! Akl-ı selim sahibi tek canlı biz, savaşan biz, birbirini öldüren biz, dünyaya ve diğer canlıların hakkına tecavüz eden gene biz! E sükeyim öyle aklı da selimi de ben!
Uzaylılar da bi acayip. Yüzlerce film yaptık adamlara, resmen kollarımızı açtık bekliyoruz, insan bi gelir “Merhaba dünyalı, biz dostuz.” der! (“insan” bi gelir?.. Hımmm....)
E n'oldu şimdi? İnsan zeki (şaibeli) ve yalnız. Yalnızlığından, kederinden, hüznünden bilinçsizce evini kırıp döküyor! Bir kütüphaneci filimiz olsa, bu böyle olmaz idi!
Son bir düşünce de evrim hakkında. Biz de temel içgüdülerimizden beynimizin durdurulamaz büyüyüşü sebebiyle sıyrılıp medeniyet kurmuş bir hayvan ırkıyız. Tek olmamız kabul edilemez bence. Diğer canlıların da zaman içinde kafayı sıyırıp (iyi yönde) zeka sahibi olmaları icap eder. Bence kesin eder! Peki neredeler? Çağlar önce akıllanmışız (!) biz. Diğerleri nerede? Belki de, insan ırkı yüzüne diğer canlılar gelişemiyor o yönde. Biz akıllandığımızda (!) dünya “dört dönüm bostan, yan gel osman” şeklindeydi. Kimse bir dur demedi. Şimdi? Diğer canlıların önünde biz varız. Her yerde insan var! Akıllı da birşey bulursak hemen alıp laboratuara sokuyoruz. Belki o hayvan doğada kalsa, doğal seleksiyon yapacak, genlerini çocuklarına aktaracak, gen havuzunda yerleri artacak, ırkı daha akıllı hale gelecek... Her boka parmağımızı sokuyoruz şimdi, kabul edelim. Dünya babamızın yan bahçesi ya...
Belki de bu sebeple rastlayamıyoruz kendimizden başkasına. Belki kendimizi çok zeki sanarken aslında sadece onları anlayamadığımız gerçeğini de göz ardı ediyoruz. İnsan insana yeter belki ama gül gibi geçinip gidemiyoruz da...
Yalnızız biz. Kırıyoruz, döküyoruz. İçip, içip sapıtıyoruz! İnsan dediğin çok yalnız. Kütüphaneci filimiz bile yok abi! Bir uzaylı görüp de “Dost musun birader?” diye sorabilmişliğimiz de yok.
Belki kulaklarımız var ama duyamadığımız milyonlarca ses var.
O kediye de helal olsun! Kır zincirlerini! Al o porsuğu da eve götür. De ki bu benim sevgilim! Seviyoruz birbirimizi! Karşı çıkarsanız çeker giderim! De bunları! Böyle mal gibi kalsınlar...
Mal gibiyiz zaten...
illüstrasyon: fab
30.01.2009 / friday / 15:00 / kucak üstü / oda / mayfield
winamp / shoutcast radio / the buzz