Thursday 25 September 2008

İngiltere Günlükleri:

20 Günde Devr-i Britanya

BÖLÜM II: YOĞK

08.Ağustos.Cuma (162. Gün)

York yolculuğu, büyük mor bir otobüsle başlar. Couch Surfing'den bulduğum ve beni York'ta ağırlayacak olan yeni arkadaşım Ed (Edward) beni yoldayken aramış, nereye, nasıl gideceğimi söylemiş olsun. Desin ki “4 numaralı otobüse bin. Büyük, mor bir otobüs. Thief Lane'de in!..” (“Tiif Leyn” okunur...)

“Büyük, mor otobüs”, gördüğün en güzel, en teknolojik otobüs çıkıversin! Otobüs her açıdan ultra şık falan olsun. Durakta durunca yolcuları almak için sola doğru hafifçe eğilsin bile, yuhh! Britanya'nın en eski şehirlerinden birinde, gördüğün en ileri teknoloji otobüsle karşılaş. First'ü buradan hemen şimdi tebrik et... (Först okunur...)


Gel gör ki “ben size durağınıza gelince haber vereceğim” diyen sarışın abla seni gayet unutur. Dönüşte bi kere daha unutur hatta! 3. turda başka bir otobüse geçerek sonunda Thief Lane'e ulaş...

Ed sarışın, saçları omuzlarında, eli yüzü düzgün bir İngiliz olsun. Ed aynı zamanda Gina'nın da erkek arkadaşı olsun. Gina, yani Georgina, benim Couch Surfing'den bulduğum asıl kişi olsun ve Gina ve Ed, Gina'nın evinde beraber yaşayan 2 üniversite öğrencisi olsun.

...Kaderin güzel bir cilvesi, Gina ve Ed seninle aynı anda 2 Avusturyalı bayan misafiri de ağırlıyor olsun: Judith & Michaela. Ed, “senin için sorun olmaz umarım?” gibi aptalca bir soru bile sorsun hatta bir ara!.. (Cudit okunur, Mikayla okunur...)

...Bir kaç mekan arasında karar veremeyip, karar verdiğimiz mekanı da bulamayıp bir süre dolandıktan sonra TOTO'S isimli bir İtalyan restoranında yemek yiyelim. Ardından Wetherspoon'da “Madem İngiltere'deyiz, illa ki Pimm's içmeliyiz!” diyerek 2 sürahi Pimm's'i lüpletelim! Yeni mekan “DUSK”!


...Evde, Baran'dan öğrendiğin taktiklerle Ed'e nargile yapmasını baştan öğret. Bu arada onlar nargileyi “şişe” olarak bilsin ama bunun Türkçe bir kelime olduğundan da bihaber olsunlar. (Bana çok ilginç gelmişti o an?) Nefis nane ve çilek aromalı nargile ve sohbetle, gece bitsin... (03:33)

09.Ağustos.Cumartesi (163.Gün)


Saat 11 gibi herkes uyurken evden çıkılır, ver elini York olur. Ancak York'un elleri ıslaktır, yağmurludur York...

Bir elde fotoğraf makinası, bir elde dandirik şemsiyemiz, yağmurlu şehirde eli yüzü düzgün bir kare aranır. Şehir yağmurlu da güzeldir. Zira burası İngiltere'dir. Yağmur mütemadiyen yağmaktadır. Fotoğraf için güneşli hava kovalamak, bir nebze izleyiciyi kandırmaktır...


“Yağmur altında York sokakları, Zimbabve'li bir grubun şarkıları ve dansı, dünyanın en küçük “doughnut”ları, saat 1 gibi eve dönüş yolu” sözcükleri kesinlikle bu bir kaç saati tanımlamaya yetmez...



...Dün söz verdiğin keki yapmak üzere Ed'le markete gidin. Malzemelerle döndüğünüzde Judith ve Michaela gitme hazırlığında olsun. Kızları yolcu etmek için hep beraber evden çıkın. Kızlar Manchester'a yollansınlar. Eve dönünce sen keki yapadur. Kek fırındayken Ed ve Gina bol baharatlı ve yumurtalı bir şeyler pişirsin. Birlikte yemek ve kek yedikten sonra amacına geri dön: YORK!

...19:30 gibi “Betty's”in önünde Gina'yla buluş. River Ouse kenarındaki King's Arms'da birşeyler içip, 20:00'deki “GHOST WALK” turunu yakalayın. (“Riva Oğz”, “Kingz Ağms”, “Goğst Volk” okunur...) Pek korkunç olmasa da keyifli turun ardından karınlar acıksın. Türk abiden “cheesy chips” ler hüpletilsin. Abi senden para almasın, sağolsun, varolsun...

Patatesleri ve beleş Redbull Cola'ları götürdüğünüz sırada Tom'la karşılaşın. Hep beraber “Pivo” ya gidin. (Payvö okunur...) Pivo'da “La Chouffe” isimli %8'lik Belçika birası sana güzel yaraşsın. Pivo'da Gina ve Tom'un başka bir arkadaşı da size katılsın: Sam. “Tebdili mekanda ferahlık vardır.” diyerek başka bir puba gidilsin. (Onu İngilizce nasıl dedik, hiç bilmiyorum!..) Mekandan akılda kalanlar, aşırı çıplak İngiliz kızlar, ucuz kokteyller, Tom'un sarhoş halleri, Gina'nın olgun tavrı ve Sam'in dengeleyici özelliği olsun.

Sigara içmek için dışarı çıkan Tom fazlasıyla sarhoş olduğu gerekçesiyle içeri giremeyince mekan değiştirmek vakti çıkagelsin. Willow isimli Çinli bir gece kulübü size kollarını açsın. (Viloğ okunur...) Tom içeride kendini iyice kaybetsin. Erkek-kız önüne gelenle dans etsin. Gina, Sam ve sen de kalabalığa katılın. Hiç beklemezken Willow'da çok güzel vakit geçirin. Gece boyu birinin erkek arkadaşından “ha dayak yedi, ha yiyecek!” gözüyle baktığımız Tom da mekandan sağ salim çıkmayı başarsın!


Eve dönüş yolunda Tom'u zaptetmeye çalışan ve kolunu bükerek “Respect the pain, Tom!” diyen Sam, gecenin en komik anına imza atsın. “Walmgate Bar” kapısından geçerken kendi haline bırakılan Tom, kaybolsun....

Gece, evde nargile ve Ed ile röportaj ile biter... (04:30)

10.Ağustos.Pazar (164. Gün)

10:55'deki Edinburgh otobüsüyle York'a veda etmeden önce yapılacak tek birşey kalmıştır: “York Minster”ı ziyaret etmek! (“Yoğk Minsta” okunur...)
Saat 08:30'da kalkılır. Duş alınır, çanta hazırlanır ve evden çıkılır. Ed ve Gina'yla otobüs durağında vedalaşmayı ummaktasındır. Tıpkı geldiğin gibi, 4 numaralı otobüsle tren istasyonuna geri dönersin.

Son günün onuruna, hava çok şekilli olsun. (Böyle pofuduk bulutlar, güneş falan...) Çantanı gara kilitledikten sonra doğruca Minster'a git fakat bugün günlerden pazar olsun. En nihayetinde bir kilise olan bu görkemli binada, pazar günleri, pazar ayini vardır. Bu, cuma namazında Sultan Ahmet Camii'ni gezmeye çalışmak gibi birşeydir. Şansa küsülür, önümüzdeki fotolara bakılır... Güneşten faydalanıp güzel karelere imza atılır.


...Neredeyse otobüse geç kalınır. Yanlış yola girdiğini farkedince panik yapılarak koşulur. Emanetçiden çanta alınacakken uzun bir kuyrukla karşılaşılır. “Aym ebaut tu mis may bas! Ken ay get may beg först?” falan denerek kalabalığın gönlü, Fatih'in çantası alınır. Otobüse binmeden Ed'le vedalaşılır. Sana çikolata bile getirmiştir, süper bir insandır! Gina gelememiş, sevgilerini göndermiştir, canı sağolsundur...

Ed'e el sallayarak, York'a veda edilir.

Gelecek durak Edinburgh'tır! (Edinbra okunur!)



yazan-yöneten: fab (Ağustos-Eylül 2008)

Thursday 18 September 2008

İngiltere Günlükleri:

20 Günde Devr-i Britanya

BÖLÜM I: AKSFIRT

04.Ağustos.Pazartesi (158. Gün)

Biraz yeni alınan rehbere göz atılarak, biraz da uyunarak Oxford'a varılır. (Aksfırt okunur...) Türkiye'den uzun yola alışkın bünyeye 2 saat vız gelmiştir. Oxford'da Jenny'nin kadim dostu Jane'in evinde kalınacaktır. (Ceyn okunur...) Jane, eşi Ian'la birlikte Aylesbury'de oturmaktadır. (İyın okunur, Eylzböri okunur...)

...Jane seni süper Volvo arabasıyla alır. Ian evde beklemektedir. Süper fırında makarna yapmıştır. Ondan 2 tabak hüpletilir. Ev sistemi süperdir. Büyük televizyon ve rahat koltukları vardır. Masa yoktur, tepsi vardır. Yemekler televizyon karşısında yenir. Kah Güney Amerika'da safaride, kah Avrupa'da 2. Dünya Savaşı'ndan kalma bir kazı bölgesindesindir... Yemekten sonra Jane tatil planını yapmana yardım eder. Senin için bir sürü haritalar, otobüs çizelgeleri falan bulmuş, çıkartmıştır. Jane de, Ian da dünya tatlısıdır. Allah tuttuklarını altın etsindir...

05.Ağustos.Salı (159. Gün)

Fab Oxford'a hazırdır. Sabah 08:30 otobüsüyle Oxford'a gidilir. Gel gör ki hava kapalıdır ve yer yer yağış da görülmektedir. Sırtımızda Sharon'ın yeşil yağmurluğu (Şerın okunur...), tepemizde küçük dandirik şemsiyemiz, Oxford'ın kuzeyine yürünür. Ancak burası İstanbul değildir. Kısa bir yürüyüşün üzerine Oxford biteyazınca geri dönülür. Jericho Cafe'de mocha eşliğinde günlüğün ilk adımları atılır...

...Önce Covered Market gezilir. (Kavırıt Mağkıt okunur...) Üstü kapalı, küçük, şirin bir yerel pazardır burası. Biri takma bıyıklı 3 güzel kız sana selam verir! Bıyıklı olan ve senin fotoğrafını çekmek isterler. Ve çekerler...

...Christ Church College (Kırayst Çörç Kalıç okunur...), Oxford'daki 39 kolejden en ünlü birkaçı arasında olan, en az 500 yıllık bir yapıdır. Şehrin silüetinin de bir parçası olan kuleleri ile görüntüsü muhteşemdir! Bu kolej ayrıca Harry Potter filmlerine ev sahipliği yapmasıyla da meşhurdur. Okulun muhteşem salonu, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nun da salonudur aynı zamanda. Mekan hayal dünyasıyla gerçek dünyanın kesişimi gibidir. Büyüleyicidir, takdire şayandır, ilham vericidir...

...Burger King'de karşı masana çok güzel zenci bir kız oturur. Kız sana gülümser, sen ona gülümsersin. Bugün özel bir durum vardır, kızlar mütemadiyen sana gülümsemektedir. Sonra kız gider... (Eee ne ki şimdi bu?) Yağmur yağmaktadır, moral seviyesi düşüktür, yorgunluk vardır. New College'a gitmeye karar verilir. (Niu Kalıç okunur...) New College yolunda Bilim Tarihi Müzesi gözüne çarpar. Yağmurdan kaçarken bilime tutunulur... Müze sıkıcıdır. Şöyle bir göz gezdirilir ama eski bilim aşığı Fatih'e içeride rastlanamaz.

Saat artık 17 olmuştur. New College için çok geçtir. Çok yorgunsundur. 18:10 otobüsüyle Aylesbury'e geri dönülür.

Ian Meksika usulü Chili, pilav ve tatlı olarak da “Crumble” yapmıştır. (Kırambıl okunur...) Saat 22 gibi uyunur...

06.Ağustos.Çarşamba (160. Gün)

...11:30'da Oxford Castle'daki tura katıl. Güzel bir rehber, grubu tura çıkarsın. Biraz orta çağ kıyafetleri giyen rehberi, biraz Normanlar'dan kalan bu kaleyi izleyerek turu tamamla.

Oxford Castle'dan sonraki durak New College olsun... Yalan! Şimdi resimleri kontrol ettim, bir sonraki durak Carfax Tower! (Kağfax Tavır okunur...) Oxford'ın merkezi kabul edilen bu eski kuleden manzaranın tadını çıkar.

...Ben yemek yerken tek ayağı olmayan bir güvercin de bana eşlik etsin. Yemeğimi onunla paylaşayım. Diğer güvercinler gelip, ona attığım kırıntıları çalsın, adi yaratıklar! Sonra da kaldırımda yürüyen bir çiftin erkek olanı sakat kuşa bir tekme savursun; kız da çok komikmiş gibi gülsün. ORSPU ÇOCUKLARI!!

...New College son derece sessiz, sakin olsun. Mükemmel okul binalarının, güzel bahçelerin tadını çıkar. New College'ı sıkıştırıp makinana sığdırdığına ikna olunca bir sonraki durağın olan “Magdalen College” a doğru yollan. (Moğlın Kalıç okunur...)

Magdalen College, Oxford'da ziyaret ettiğin okullar arasında en geniş arazi üzerine kurulu ve en güzel bina ve bahçelere sahip olanı olsun. Okul sınırları içerisinde tekne gezintisi yapabileceğin bir küçük nehrin yanı sıra, içi ceylanlarla dolu bir bahçe de bulunsun. OKULA GEL!

Magdalen, gez gez bitmesin. Nehrin devamında oturacak harika bir yer bul ve şu fotoğrafı tam orada çek:

...Coffee Republic'ten bir mocha kapıp, Aylesbury'e doğru 280 nolu otobüsümüzü yakalayalım. Jane ve Ian'ın evine... Jane bu sefer zahmet edip seni otobüs durağından almasın, yürüyerek gideyim eve dersin ve otobüsten erken inersin. Ancak anlarsın ki Jane'in evinin nerede olduğuna dair hiç bir fikrin yoktur. Kaybolursun! Jane gelip seni arabayla alır tekrar. Rezillik!

Ian biftek yapmıştır fırında, yanında da püre! Ona yumulursun. Gecenin kalanı da TV ve bilgisayar da tatil planı arasında bir yerlerde biter...

07.Ağustos.Perşembe (161. Gün)

...Oxford Open Market: Her perşembe ve çarşamba açık olan bu pazarda bir sürü güzel ve ucuz şey olsun. Jane ve Ian'a da buradan birer hediye al. Pazarın orada tavuk benzeri birşeyler yedikten ve arılar tarafından rahat bırakılmadıktan hemen sonra sinemaya gitmeye karar ver. “Kültür gezisi yapıyorsun! Ne sineması, ne popüler kültürü şimdi bu?” desen de kendine, kendi kendine dinleteme. Git “Mummy” serisinin son filmine bilet al, koş!

Bugün hava daha bir güneşli, daha bir ışıl ışıl olsun ama biz “gezelim-görelim-illa ki fotoğraflayalım” kısmını bitirdik olalım. 15:30'daki filme kadar kendimizi yazıya verelim. Yeni film, eskileri aratsın. Filmden sonra evin yolunu tutalım. Bu sefer kaybolmayalım, kendi başımıza gitmeyi başaralım...

...Yarın sabah erkenden yola düşülecek. Gelecek durak YORK!

Oxford hikayesi buraya kadar... (Pek de heyecanlı değilmiş be kanka?)

yazan-yöneten: fab (Ağustos-Eylül 2008)

Tuesday 9 September 2008

İngiltere Günlükleri: Girizgah

04.Ağustos.2008 – Pazartesi (158. Gün)

Yatarken saat 6'ya kurulur. 07:30'da kalkılır. 09:30'da Jenny gelecek. Daha ev adam edilecek, oda toparlanacak, çanta derlenecek.

Jenny aranır, Jenny 10:30'da gelir. 10:30'a kadar mutfak, temizlik vs. bitirilir. Jenny kahvaltı getirmiştir, kahvaltı edilir. Evden bir türlü kopulamaz. Gidilmek istenmez. Tatil arifesinde, tatilden odaya dönüşün hayali kurulmaktadır daha şimdiden...

Sinirler gerilir, tansiyon artar. Jenny herşeyin tamam olduğuna dair seni ikna eder ve seni kapının önüne koyar! Sonunda cillop gibi bir ev geride bırakılarak evden ayrılınır. (11:30)

Jenny arabasıyla seni Royal Tunbridge Wells'e bırakır. 12:36 Charing Cross trenine binilir. Jenny ve Kathy tren hareket ederken sana el sallar...

Çok gergin ve heyecanlısındır. İlk defa plansız bir tatile gitmektesindir. Sırt çantanı alıp kilometrelerce yol gitmek, tanımadığın insanlarla kalmak, ev denen şeyden çok ama çok uzak olmak... Kontrol edemediğin şeylerin olabilme olasılığıdır seni germekte olan.

Kendinle ilgili bir gerçeği görürsün: Sen bir kontrol bağımlısısındır! Hayatında olan biten herşeyi kontrol etmek istemektesindir. Özgüveninin ardına gizlenmiş bu sorun, kendini daha önce yüzleşmediğin böylesi bir pozisyona fırlatırcasına atınca baş gösterir. Plansız bir tatil arifesinde, heybetli bir sırt çantasının ağırlığı altında kişilik kabuğu kırılır ve işte orada, arka plandaki sinsi canavar dişlerini göstererek sana bakmaktadır!

Sorunun budur! Bütün bu yolculuğun, İngiltere'ye gelmenin, Avrupa sevdasının sebebi de budur! Güvenli sularda yüzme, illa dışında yüzülecekse önce o suyu güvenli hale getirme dürtüsü sana zarar vermekte, hayatını sınırsızca yaşamanı engellemektedir. Varlığını kabul etmediğin bu canavara karşı bilinçsizce bir oyun oynamış, onu ürkütmeden bu son noktaya kadar getirmişsindir.

Bu 20 günlük turun amacı, bu yaratığı tamamen güçsüz kalacağı yabancı sulara gömmektir! Plansız bir tatilden zevk almak, hayatta kalmaktır! Hayatın “doğal” olarak güzel olduğunu görmektir.

12:36 Charing Cross treninde Londra'ya gitmektesindir. Yolculuğun ilk durağı Oxford'dır. Bu yolculuğun parolası “Git, ne olursan ol git!” tir...

Londra treni tanıdıktır. Hala güvenli sulardasındır. Hala kendi yarattığın canavarının çizdiği sınırları terketmemişsindir. Tehtid edildiğini anlayan tatlı dilli parazit üstüne gelmekte, seni vazgeçirmeye çalışmaktadır. Canavarın tatlı dili en tatsız silahıdır. Soruları bırakmamaktadır peşini.

“Nereye gideceksin?”,

“Nerede kalacaksın?”,

“Nerede yatacaksın?”,

“Ne yiyeceksin?”,

“Hadi gel eve dönelim...”

Korkmaktasındır!

Korkudan ellerin buz kesmektedir!

Yolculuk başlamıştır...

13:19 / southeastern treni, hastings – charing cross /

mp3 çalar / tori amos – power of orange knickers

Related Posts with Thumbnails