BÖLÜM II: YOĞK
08.Ağustos.Cuma (162. Gün)
York yolculuğu, büyük mor bir otobüsle başlar. Couch Surfing'den bulduğum ve beni York'ta ağırlayacak olan yeni arkadaşım Ed (Edward) beni yoldayken aramış, nereye, nasıl gideceğimi söylemiş olsun. Desin ki “4 numaralı otobüse bin. Büyük, mor bir otobüs. Thief Lane'de in!..” (“Tiif Leyn” okunur...)
“Büyük, mor otobüs”, gördüğün en güzel, en teknolojik otobüs çıkıversin! Otobüs her açıdan ultra şık falan olsun. Durakta durunca yolcuları almak için sola doğru hafifçe eğilsin bile, yuhh! Britanya'nın en eski şehirlerinden birinde, gördüğün en ileri teknoloji otobüsle karşılaş. First'ü buradan hemen şimdi tebrik et... (Först okunur...)
Gel gör ki “ben size durağınıza gelince haber vereceğim” diyen sarışın abla seni gayet unutur. Dönüşte bi kere daha unutur hatta! 3. turda başka bir otobüse geçerek sonunda Thief Lane'e ulaş...
Ed sarışın, saçları omuzlarında, eli yüzü düzgün bir İngiliz olsun. Ed aynı zamanda Gina'nın da erkek arkadaşı olsun. Gina, yani Georgina, benim Couch Surfing'den bulduğum asıl kişi olsun ve Gina ve Ed, Gina'nın evinde beraber yaşayan 2 üniversite öğrencisi olsun.
...Kaderin güzel bir cilvesi, Gina ve Ed seninle aynı anda 2 Avusturyalı bayan misafiri de ağırlıyor olsun: Judith & Michaela. Ed, “senin için sorun olmaz umarım?” gibi aptalca bir soru bile sorsun hatta bir ara!.. (Cudit okunur, Mikayla okunur...)
...Bir kaç mekan arasında karar veremeyip, karar verdiğimiz mekanı da bulamayıp bir süre dolandıktan sonra TOTO'S isimli bir İtalyan restoranında yemek yiyelim. Ardından Wetherspoon'da “Madem İngiltere'deyiz, illa ki Pimm's içmeliyiz!” diyerek 2 sürahi Pimm's'i lüpletelim! Yeni mekan “DUSK”!
...Evde, Baran'dan öğrendiğin taktiklerle Ed'e nargile yapmasını baştan öğret. Bu arada onlar nargileyi “şişe” olarak bilsin ama bunun Türkçe bir kelime olduğundan da bihaber olsunlar. (Bana çok ilginç gelmişti o an?) Nefis nane ve çilek aromalı nargile ve sohbetle, gece bitsin... (03:33)
09.Ağustos.Cumartesi (163.Gün)
Saat 11 gibi herkes uyurken evden çıkılır, ver elini York olur. Ancak York'un elleri ıslaktır, yağmurludur York...
Bir elde fotoğraf makinası, bir elde dandirik şemsiyemiz, yağmurlu şehirde eli yüzü düzgün bir kare aranır. Şehir yağmurlu da güzeldir. Zira burası İngiltere'dir. Yağmur mütemadiyen yağmaktadır. Fotoğraf için güneşli hava kovalamak, bir nebze izleyiciyi kandırmaktır...
“Yağmur altında York sokakları, Zimbabve'li bir grubun şarkıları ve dansı, dünyanın en küçük “doughnut”ları, saat 1 gibi eve dönüş yolu” sözcükleri kesinlikle bu bir kaç saati tanımlamaya yetmez...
...Dün söz verdiğin keki yapmak üzere Ed'le markete gidin. Malzemelerle döndüğünüzde Judith ve Michaela gitme hazırlığında olsun. Kızları yolcu etmek için hep beraber evden çıkın. Kızlar Manchester'a yollansınlar. Eve dönünce sen keki yapadur. Kek fırındayken Ed ve Gina bol baharatlı ve yumurtalı bir şeyler pişirsin. Birlikte yemek ve kek yedikten sonra amacına geri dön: YORK!
...19:30 gibi “Betty's”in önünde Gina'yla buluş. River Ouse kenarındaki King's Arms'da birşeyler içip, 20:00'deki “GHOST WALK” turunu yakalayın. (“Riva Oğz”, “Kingz Ağms”, “Goğst Volk” okunur...) Pek korkunç olmasa da keyifli turun ardından karınlar acıksın. Türk abiden “cheesy chips” ler hüpletilsin. Abi senden para almasın, sağolsun, varolsun...
Patatesleri ve beleş Redbull Cola'ları götürdüğünüz sırada Tom'la karşılaşın. Hep beraber “Pivo” ya gidin. (Payvö okunur...) Pivo'da “La Chouffe” isimli %8'lik Belçika birası sana güzel yaraşsın. Pivo'da Gina ve Tom'un başka bir arkadaşı da size katılsın: Sam. “Tebdili mekanda ferahlık vardır.” diyerek başka bir puba gidilsin. (Onu İngilizce nasıl dedik, hiç bilmiyorum!..) Mekandan akılda kalanlar, aşırı çıplak İngiliz kızlar, ucuz kokteyller, Tom'un sarhoş halleri, Gina'nın olgun tavrı ve Sam'in dengeleyici özelliği olsun.
Sigara içmek için dışarı çıkan Tom fazlasıyla sarhoş olduğu gerekçesiyle içeri giremeyince mekan değiştirmek vakti çıkagelsin. Willow isimli Çinli bir gece kulübü size kollarını açsın. (Viloğ okunur...) Tom içeride kendini iyice kaybetsin. Erkek-kız önüne gelenle dans etsin. Gina, Sam ve sen de kalabalığa katılın. Hiç beklemezken Willow'da çok güzel vakit geçirin. Gece boyu birinin erkek arkadaşından “ha dayak yedi, ha yiyecek!” gözüyle baktığımız Tom da mekandan sağ salim çıkmayı başarsın!
Eve dönüş yolunda Tom'u zaptetmeye çalışan ve kolunu bükerek “Respect the pain, Tom!” diyen Sam, gecenin en komik anına imza atsın. “Walmgate Bar” kapısından geçerken kendi haline bırakılan Tom, kaybolsun....
Gece, evde nargile ve Ed ile röportaj ile biter... (04:30)
10.Ağustos.Pazar (164. Gün)
10:55'deki Edinburgh otobüsüyle York'a veda etmeden önce yapılacak tek birşey kalmıştır: “York Minster”ı ziyaret etmek! (“Yoğk Minsta” okunur...)
Saat 08:30'da kalkılır. Duş alınır, çanta hazırlanır ve evden çıkılır. Ed ve Gina'yla otobüs durağında vedalaşmayı ummaktasındır. Tıpkı geldiğin gibi, 4 numaralı otobüsle tren istasyonuna geri dönersin.
Son günün onuruna, hava çok şekilli olsun. (Böyle pofuduk bulutlar, güneş falan...) Çantanı gara kilitledikten sonra doğruca Minster'a git fakat bugün günlerden pazar olsun. En nihayetinde bir kilise olan bu görkemli binada, pazar günleri, pazar ayini vardır. Bu, cuma namazında Sultan Ahmet Camii'ni gezmeye çalışmak gibi birşeydir. Şansa küsülür, önümüzdeki fotolara bakılır... Güneşten faydalanıp güzel karelere imza atılır.
...Neredeyse otobüse geç kalınır. Yanlış yola girdiğini farkedince panik yapılarak koşulur. Emanetçiden çanta alınacakken uzun bir kuyrukla karşılaşılır. “Aym ebaut tu mis may bas! Ken ay get may beg först?” falan denerek kalabalığın gönlü, Fatih'in çantası alınır. Otobüse binmeden Ed'le vedalaşılır. Sana çikolata bile getirmiştir, süper bir insandır! Gina gelememiş, sevgilerini göndermiştir, canı sağolsundur...
Ed'e el sallayarak, York'a veda edilir.
Gelecek durak Edinburgh'tır! (Edinbra okunur!)
yazan-yöneten: fab (Ağustos-Eylül 2008)