Gel abi! Önce Taksim’e gidiyoruz. Nevizade’ye doğru yöneliyoruz. En ucuz yere oturup bi Arjantin söylüyoruz. Lıkır lıkır içiyoruz, öyle sallanmıyoruz. Hemen arkasından bi tane daha söylüyoruz. Ona da aynı muamele. Hop üçüncüyü de içiyoruz! (Sarhoş olmaya çalışmıyoruz korkmayın.)
Biraz oturuyoruz şimdi. Bekliyoruz. Bekliyoruz. Sonra kalkıyoruz buradan. Hesabımızı ödüyoruz ki bizi dövmesinler. Zaten kafa kıyak oldu, 15 dakkada 2 litre bira tüketmişiz.
Çıkıyoruz İstiklal’e. Siniriniz geçmedi di mi hala? Geçmez! Siz onun için ne fedakarlıklar yapıyosunuz, onun yediği boka bak! Burada içinizden “.rospu” yada “.ezemenk” kelimelerinden duruma uygun olanlarını kullanabilirsiniz. Strese faydası olur.
Yürüdük İstiklal’den aşağı. Ev nerede? Fatih? Aksaray? Çapa? Topkapı? Bu güzergahlar harika. Köprüyü geçmeli bir yer olsun mümkünse. Tünel, Şişhane kaptırıp gidiyoruz yokuş aşağı. Ohh mevsim de kış şimdi. Serin serin, sıcağınızı alır.
Nası hissediyoruz? Bi baskı var di mi? İdrar keseniz dışa doğru genişlemeye başladı, onun etkisi bu. Güzel, doğru yoldayız…
Köprüyü geçerken durum iyice vahimleşti. Sık dişini, evde yaparsın. Çok mu kötü durumdasın? Otobüse binmek yok. Eve kadar yüricez. Madem ki bi yola çıktık.
Köprüyü geçtik. Artık gözünüz dört döndü, karanlık, kuytu bir yer arıyoruz di mi farkında olmadan? Bi duvar dibi falan? Tenha bir yer. Ama rahat edemediniz. Yürümeye devam. Aha Unkapanı! Manisidikacılar Çarşısı mı? Manifaturacılar yavrucum o. Senin idrar kesesi beyne baskı yapmaya başladı galiba?
Eeee? Ne diyosun bu kız konusunda? Hiç hoş diil tabi sana bu yaptığı? Bulduğun yerde ağzına mı işicen? Yok artık! Yani bıraktı gitti ya seni? Onu diyorum. Ne? Sidikten aşşa Kasımpaşa? Eyvah eyvah…
Dal şu çarşının arkasına. Saat 22:30. Cadde üstü kapalı her yer! Çarşının arkasında vardır mutlaka açık bir kahvehane.
Aha işte şurada bi kahve var. Gir istersen? Ama içerisi de çok kalabalık. Bıyıklı bi sürü adam kaat oynuyo! Olsun yaa, gir işte bişi olmaz. Ne? “Arabesk filminde Müjde Ar’ın başına gelen ‘gösterelim anam!’ sahnesi yaşanmasın.” diyosun? E karar senin tabi. Gel şu tarafa bakalım. Bi garip yürüyosun abi sen ya? Pişik mi var apışta? He sıkıştın pardon. Bak küfür etme bozuşuruz! Senin kızı arıcan mı bu gece? “İşerim kızına!” diyosun. Yok ben soruyorum sadece…
Şurada bi lokanta var bak. Boş gibi içerisi de. Sor çocuğa…
Noldu? Lavabo mu? E abi esnaf lokantasında kibarlık yapiim diye “lavabo ne tarafta acaba?” diye sorarsan adam sana duvara monte lavaboyu gösterir tabi! Dur lan, lavaboya işenir mi? Paket ettircen bizi burada! Şu kapıyı yokla bakim. Hah orada işte! Gir hadi gir. Abi senin bu patron da ayıp yapmış sana ya? “Yapmazsa .mına koyim.” diyosun? Tabi abi sana iş mi yok?
Abi ne zaman çıkarsın? 3 dakka oldu işiyosun?..
Heh çıktın mı? Sen çıkmayınca Adana dürüm söylediydim ben de. Ama bitti tabi çoktan. Çay söyliyim istersen? Sıvı istemiyosun? Tamam…
E nası hissediyosun? Kaşlarının çatıklığı gitmiş gibi biraz. Rahatladın di mi? Önceliklerini daha iyi gördün sanırım. Birkaç litre sidik bile önüne geçebiliyorsa, kafaya taktıkların ne kadar önemli sen yap işte matematiğini. Kendimizi tek bir şeye odaklayabilecek şekilde motive ettiğimizde ne kadar başarılı sonuç alıyoruz görüyor musun? Nereden nerelere geldik. Nevizade’den, Unkapanı’nda bi esnaf lokantasına…
Dur abi nereye gidiyosun? Abi küfür etme rica ederim! Abi şu Adana’nın parasını verseydin, bende bozuk kalmamış hiç. Abi?..
NOT: Gerçek bir olaydan kurgulanmıştır. (2001 kış)Aralık 2007 / ev / bilgisayar
/ björk - big time sensuality
/ süt - babane keki
resim: fab