Her şey istemekle başladı. İnsanın açgözlülüğünden!
Çağlar önce, para yokken, sıradan insanların bir şeylere sahip olması, sıradan bir olay haline gelmeden çok önce…
İnsan kıskandı! Başkasında olanı gördü, kendinde olmadığı için üzüldü, özendi, imrendi. Sonra hırs geldi. Hırslı olanlar, kendinde olmayanı istedi ve aldı. İşte orada tarih yön değiştirdi.
İstemek, açgözlülük, iyelik, kıskanma, üzüntü, özenti, imrenme ve hırs!
Böylece insan ticarete başladı. İlkeldi. Önce sadece aldı. Karşı koyulunca takası teklif etti. “O taş için iki tane tavuk veririm!” Takas… Ticaret… Arz ve talep…
Parlak bir zeka olaya renk getirdi. Takasa boyut kazandırdı. “Bu taş için iki tavuk istiyorum!” dedi. Fiyat biçti. Arz etti. Arkasından talep geldi. Arz, talep, satış…
Bir kişi, üç kişi oldu. Üç kişi, yüzlercesi. Pazarlar kuruldu, tezgahlar açıldı.
Satış da üretimi getirdi tabii ki. İnsan kendi buğdayını üretmek yerine daha fazlasını üretti, sattı. Daha fazla tavuk, daha fazla yumurta, pazarda bir tezgah daha…
Böylece başladı her şey. Çok basitti aslında. Sadece zaman gerekiyordu. Satışın arkasından gelmesi gereken tek bir şey vardı: Pazarlama! Bu, ince zekanın ürünüydü. O yüzden uzun zaman çıkamadı tozlu beyin kıvrımlarının arasından dışarı.
Çağlar geçti. İnsan buradaki gücü fark etti. Alacak kişi olduğu sürece satacak bir şeyler vardı.
Ardından para icat olundu. Fiyat kelimesi de yeni bir anlam kazandı. Altın para, gümüş para, bronz, bakır…
Satıcı, cevheri görür: Satmak güzeldir. Yalnız daha çok satmak lazımdır. İnsanlık bir çığ gibi büyümektedir. En ilkel haliyle çığırtkanlar ortaya çıkar. “Burada bir şey var, gelin, alın!” diye seslenir insanlara. İnsanların dikkatlerinin çekilebileceği böylece ortaya çıkar satış hususunda. Senin bir şeyler sattığını kimse bilmezse, satış olmaz. Pazarlamazsan, satamazsın.
Gazetenin hayatımıza girmesi ve kitlelere toplu olarak ulaşmanın anlam kazanmasıyla vakit kaybetmeden oraya sıçradı. Ardından radyo geldi. Önce bunun için saatler ayrıldı, programlar satın alındı; sonra aralara sıkıştırmak daha mantıklı geldi. Televizyon bu konuda çığır açtı. Bir süre sonra milyonlara 3 kelimeyle bile pazarlayabiliyordunuz malınızı. Zaten böyle gelişti pazarlama: Az kelime, çok insan!
En sonunda da internet! Dünyaya açılan pencere. Pencereyi açın ve bırakın size ürünümüzü tanıtalım…
Çağlar boyu kendini geliştirdi bu kavram. İstek ve hırsın yol açtığı bu kavram, dünyaya yön verecek bir hal alacaktı ileride ve bu noktaya yakın bir yerlerde pazarlama, reklamı doğurur.
Pazarlama işinin süsleme, ilgi çekme kısmı öyle bir hal alır ki, kendini bile aşar.
Dünyada her şey reklam! Kendimizi yeni birine tanıtırken sarf ettiğimiz cümleler, MSN'deki resimlerimiz ve nickimiz, bakkalın tabelası, pazarcının “ikizlere takke!” diye bağırışı…
Bugünlerde bir şeyler satabilmek için onu doğru tanıtabilmek gerekiyor. Bu işin anahtarı reklam! Her şey istek ve hırsla başladı, insan doğasını temel aldı. Şimdi de istek ve hırsla yoluna devam ediyor.
Eğer isteğiniz ve hırsınız yoksa, bana bir şey satmak için uğraşmayın…
07.02.2007 / Çarşamba / 19:17 / ev
resim1: icewoman@deviantart
resim2: ?